6 Mart 2011 Pazar

Bir varmış bir yokmuş...

Birşeyi çok istemek istiyorum. Birşeyi çok istemeyi çok istiyorum derken bile kendimle kurduğum paradoksal ilişkinin sohbetine takılıyorum.
Birşeyi çok istersin. İstersin… Binlerce dua edersin, gecelerce dilersin … Keşkeye yer bırakmamak adına her yola baş koyarsın.. Ama yine de olmuyorsa… Vazgeçmeye zorlarsın kendini bu defa… Yalanlar senoryalarsın ve sonra sen de inanırsın o yalanlara… Bir zaman bir bakmışsın ki en büyük doğruların olmuştur bir zaman ki yalanların..
Sonuçta bir zafer kazanmışsındır. Özgürsündür artık ve kanatların vardır çırpabildiğin… Yorulunca konabileceğin omuzların vardır, kazançlısındır yani. Ya da öyle hissedersin sadece kendini. Ama bir şeyi unutmuşsundur. Savaşma yetin kaybolmuştur. O eski cesur hallerin bir senaryodan hatırda kalan izlerdir artık .
Hani küçük çocuklara bir şey istediklerinde “attıııımmm!!” dersin ve elindekini uzaklara fırlatmış gibi yaparsın. Sonra yavrucak cidden artık yok olduğunu düşünür, ardından ne ağlar ne de bakar, oyununa devam eder. İşte öyle bir yerdeyim.
Herkes bir varmış bir yokmuş edasında. Oysa ben hep var olsun istediklerimden yanayım. Bir varmış bir yokmuş ile başlayan cümleler eski tadında değil artık.

Bir var bir yoksan, bir saniye düşünme çık git! Ben ne istediğimi öğrenmişken, böyle kutsal bir bilgiye erebilmişken ve istediğim sendeyken, sen kendini nimetten sanacaksan yine git!

Ben kendimi severken sen buna karşılık kendimden nefret etmemi sağlayacaksan yine git!

Kitapları severim… Hayatımın en çarpıcı kitabı olacağına inanıyorsan, zaten buna inanmışsan gerçekten; ki bunun için inanmanın ne olduğunu bilmen lazım. O zaman sen benim hayatımın kitabısındır.
Ben sıkılsam da önsözünden, girişinden. Sıkı sıkı tut ellerimden olur mu çek götür beni en akıcı yerlere. Ben okudukça seni sen bana yeni sayfalar yaz. Ellerim çevirirken yapraklarını kırışarak buruşsun seninkilerle…

Hiç yorum yok: