24 Temmuz 2011 Pazar

İnziva

Kaç gündür bloga bir şeyler yazamıyorum; yazdıklarımı da kendime saklıyorum. İçimde bıdır bıdır cümleler var, duyuyorum. Her cümlenin ağzının altında birer bakla var. Bakla çıkacak diye ödleri kopuyor. Birileri duymasın, bilmesin. Aslında bilsin, bilsin de ben de kurtulayım.

O kadar sıklaştı ki içimden konuşmalarım. Unutuyorum insanlarla konuşmayı. Onları sevdiğimi söylemeyi ihmal ediyorum zaman zaman. Süt-yoğurt meselesi hani! Üfleyerek yer oldum yoğurdu.

Zaten şu günlerde inzivaya çekilmiş durumdayım. Evden çıkmıyorum nerdeyse. Bugün bir Taksim'e uzama teşebbüsünde bulunayım dedim. Yoldan döndüm. Biraz benim hassasiyetim biraz da iett'nin yüzünden. Neyse eve gelip film izledim ben de. Zaten hep hayal edip durdum günlerce eve kapanıp film izlemeyi, kitap okumayı.Ama bir yerden sonra bayıyor.

Baydığı an elimde bulunan bir adet stres topuna başvuruyorum. Bu stres topu 2.5 yaşında, Nişantaşı doğumlu ama cennet mahallesi doğumluymuş gibi davranan, doğuştan her şeye muhalefet, yemeğini kimseyle paylaşmayan, bıdır bıdır dilleri olan, gördüğü her şeyden canı çeken, gür sesli ama zaman zaman işine geldiği yerde sevimli takılan, eli çok ağır olup vurduğunda baya baya acıtan ama ama aynı zamanda dünyalar kadar sevimli olan bir insan yavrusu.

Pelteeee nerdesiiinn? İşteee burdasıııın? demesi, ya da sinirlenince kaşları çatması, küsünce hıh deyip kafayı diğer yanına savurması ve gözleri kıpır kıpır kırpması, ben seni çok seviyorum sen de beni seviyor musun diye sorduğumda hayır diye cevap vermesi :)), ya nasıl anlatayım kiii daha.. :)

Boğuşma seansları var bir de :) Ancak o aralarda çaktırmadan doya doya sevmek mümkün oluyor. Diğer türlü her öptüğümde yiyorum patağı:)

Diğer arda kalan vakitlerde de işte hayalimin kahyası ile konuşuyorum. Hayal ediyorum. Ediyorum. Her şey güzel olacak umuduyla uykuya dalıyorum...

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Aslında...

Hayat devam ediyordu. Düşünmek, plan yapmak boşuna. Kafanı yorduğunla kalıyordun. Hep su yolunu buluyordu. Düşünecekse insan bir şeyleri, evreni düşünmeli bence. Nasıl yoktan var olmuş bunca şey? Nasıl, nerden kurgulanmış bu eşsiz, mükemmel senaryo?

Bir yandan ölümler, yok oluşlar, yıkımlar; diğer yandan hiç bıkmadan bize merhaba diyerek doğan güneş, dünyaya selam veren canlılar; Mutlular, mutsuzlar, iyimserler, kötümserler, kararlılar, kararsızlar.

İnsanız hepimiz,doğamızda var olumlu ve olmusuzu aynı anda yaşamak.Elimde gazete masmavi denizin karşısında, yakıcı güneşin altında otururken, bir köşe yazısı beni çok derinden etkiledi. Diyarbakır'daki 13 şehite üzülenler, ama bu üzüntüyü şezlongta güneşlenirken ya da DVD koyulup keyif yaparken yaşayanlara seslenmiş. Üstelik baya da ağır konuşmuş. Hassas yapımdan kaynaklanan bir durum olacak hemen suratım düştü. Haklı olabilir miydi?

Evet, Mozart'ın son çıkan albümünü alamamaktan yakınan bir zihniyet için söylenilenlerde haklı olunabilir. Ancak biz üzülürken gerçekten üzülüyoruz. Üstelik sadece 13 tanesi için değil. 30 yıldır bu uğurda şehit olan tüm askerlere gerçekten yürekten üzülüyoruz. Şezlongta da olsak, çok eğlensek de ... Dedim ya hayat olumlu ve olmusuzla birlikte yaşayabilme becerisidir.

Belki yazarın lafı başkasınadır ama ben çok üzüldüm o yazıya... Evet karalar bağlamıyoruz belki ama birilerinin gelip bizi kurtarmasını da beklemiyoruz. Biz kurtuluşumuza inanıyoruz. Neler yapabileceğimizin farkında, sadece bekliyoruz.

15 Temmuz 2011 Cuma

Teröre Lanet Olsun!

Yeter artık, ama yeter! Birileri dur diyebilir mi artık şunlara?. Tarih tekerrürden ibarettir ya! Bir zaman birileri de durmuyordu. Üstelik sadece güneydoğudan değil! Akdenizden, Egeden, Marmaradan, Karadenizden, Doğudan heryerden üstümüze üstümüze geliyorlardı. Noldu? Biz Türküz! "Türk" kelimesinin ne anlama geldiğini tüm dünyaya öğrettik. Hepsini dize getirdik.

Tarih tekerrürden ibaret mi göreceğiz hep birlikte. Tanzimat döneminden bu yana birilerini memnun etmeye çalıştık da noldu? Ermenileri, Rumları, Bulgarları ve diğer azınlıkları edebildik mi memnun? Biz verdikçe onlar daha çok istemediler mi? Onları ağlatıp zırlatan kimdi peki? Kovana çomak sokanlar kimdi? Biz miydik? Yine Avrupa değil miydi? İkiyüzlü değiller miydi o zaman da şimdiki gibi?

İleride olabilecekleri kestirebilmek için müneccim olmak gerekmiyor! Birazcık geriye dönüp bakmak yeterli. Gün gelicek bunlar böyle devam ederlerse ve çok sevgili devletim de bunları şımartmaya devam ederlerse mutlaka çıkacak birileri.. Tıpkı bir zamanlar olduğu gibi.

Gazeteyi elime almaya korkar oldum. Yutkunamıyorum okudukça, gördükçe . Adana'da gencecik bir kadın 3 aylık hamile ve eşinin tabudunun başında ağlıyor. Oğlun doğacak, yerini o alıcak, hiç merak etme diyordu. Bir yandan içim daralırken, diğer yandan öfkemden sesim kesiliyor.

Aldıkça içimize daha da azıyorlar. Hani son çırpınışlarıydı? Hani bitecekti? Şimdi tüm bu olanları BDP hiç üstüne almıyor. Onlar da terörü lanetliyor. Yazıklar olsun eğer buna inanıyorlarsa diğerleri...

Dün İzmir'de Tarihi Hava gazı konserlerine gidecektik. Konser alanına girişteki kapıda öğrendik 13 şehit haberini. Konserde iptal oldu şehitler dolayısıyla. Bizde de keyif kalmadı zaten .

Artık Vatan sağolsun denecek bir durum yok. Çünkü zaten bizim olan bir vatanı savunmak diye birşey olmaz. Bu uğurda can verenler şehit ama bu çok adaletsiz bir ölüm ben de ona üzülüyorum... :(

12 Temmuz 2011 Salı

ÇORBA

Elindeki kalbi tutamadın gitti
Bunun nesi garip, bitti dedim bitti!!

Reina'da sevdim bu şarkıyı. Atmaaa Atmaaa! Bu şarkıyı çok seviyorum.

Son zamanlarda karanlık boğaz sularının tam ortasında 4 kişilk hız motorunun içinde zıplaya zıplaya 5 dakika boyunca işkence çekeniniz oldu mu? Resmen bir o yana bir bu yana savrularak karanlık boğaz sularında ilerledik, demirlerden tutmadığım için yeri öptüm. Tüm bunlar olurken çatlarcasına güldüğüme şimdi gülüyorum. Güya VİP den girdik Reina bişey anlamadım ben korkudan.

Sonra terli terli soğuk su içtim hasta oldum :( İyileşmem lazım yarın İzmir'e doğru uzayacam. Hasta hasta ne konsere gidebilirim ne kamp yapabiliriz çünkü.

Bu aralar hayat böyle işte bir ordan bir burdan. Şimdi havuzdan geldim. Gittikçe daha iyi yüzüyorum. Ama şu geri geri yüzmeyi bir türlü başaramıyorum. Üstünde çalışıyorum ilerde olucak inşaallah!

Başka ne yapıyorum? Arada ev kızı olasım geliyor. Mesela şimdi birazdan mutfağa giricem, bilin bakalım ne yapıcam :) MANTIIIIIIIIIIII!!!!

Ha bi de bugün ajansın biri mesaj attı bana. Bir arkadaşın ısrarı üzerine birkaç foto yollamıştık. Çekime çağırmışlar hemen. Gitsem mi gitmesem mi bilemedim... neyse bir tatilden geleyim de düşünürüz.

Şimdi düşündüm de bu yazı çok çorba oldu. Ama olsun mantının yanında çorba iyi gider de mi? Hadi bana kolay gelsin mutfağa geçiyorum :)

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Tık tık! Selam, "Özgürlük" ben geldim!

Hadi beni içeri almayacak mısın? Kısa bir süreliğine ama idare et artık. Ben senin yanında olmaktan çok mutluyum şimdi. Şarkılar söylemek istiyorum. Bacaklarım pes diyene kadar dans etmek istiyorum. Yorulunca uyumak, uyurken saati kurmamak istiyorum. Sonra bu yaz golden bronzlaşmak, kendimle uzlaşmak, yer yer yozlaşmak istiyorum :) Vallahi istiyorum.

Kareoke Partilere gidip mikrofonu kimseye vermemek istiyorum. En iğrenç esprilere katıla katıla gülmek istiyorum. Beyoğlu'nun sokaklarını unuttum hepsini tek tek hatırlamak, ardından bir sinema yapmak istiyorum.

Moda sahile gitmek istiyorum bir de :( Offf istemekten yoruldum. İyisi mi bir yerden başlamak lazım. !

Bugün bir sınav vardı. Sonucu bilmiyorum ama melekler yanımdaydılar, hissettim onları. :) Sonucu da hayırlısı olacak inşaallah..

Nasıl geçtiğini bilmiyorum gerçekten. Bugünü kapatıyorum ve yarın yeni birgün...

Yarın Balo kızı oluyorum. (Yehu!) Çok heyecanlıyım. Provolar erken başladı. Benim küçük faremin beni görüdğündeki ilk tepkisine bakılırsa evet olmuşum olmuş! :)
Kpss'den bana miras kalan suratımdaki minik sivilce çık hayatımdan! Boşuna uğraşma yarın her türlü güzelim ben güzelim :D ( İçime Banu Alkan kaçtı ! akşam akşam! )


İllahi ben ya!

8 Temmuz 2011 Cuma

Dua

Allah'ım, yarın arkadaşlarım ve benim için en hayırlısını ver! "Kazanırsam kazandım, kazanamazsam istanbul'da kaldım",diye mutlu olcağım. Ama hem kazanıp hem de istanbul'da kalırsam en mutlu olacağım.. Yani bana açtığın tüm yollarda mutlu olacağım, çünkü o yolu bana sen açtın. Şimdi uykuya dalacam ve her şeyi sana bırakıyorum... Bana yazdığın kadere inanıyorum ve onu kabulleniyorum...Bana ve arkadaşlarıma en güzel kaderi yaz Allah'ım. Film başlıyor ve ben heyecanlıyım :)

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Evet Kpss'ye 3 kala yeni kabine açıklandı. Nimet Hanım, artık milli eğitim bakanımız değil. Nerelere gidelim biz? Allah'ım sana gelelim mi? :)

Gelelim yeni gelen bakana.. Aslında çok gelmesem iyi olur sonuçta kpss'ye 3 kalmış. Olası bir suikasta kurban gitme ihtimalim olabilir. Ama olsun bu ülkede din,vicdan ve düşünce özgürlüğü hakkı vardı. 4 sert çekirdek haklarımızdan bir tanesi olan.

Cidden bazı şeyleri anlamlandıramıyorum. Nimet Çubukçu, kendisi Hukuk fakültesi mezunu idi. Ve TC'nin 60. hükümetinin eğitimden sorumlu devlet bakanıydı.

Şimdi bakalım 61. hükümete, Ömer DİNÇER- Yeni Milli Eğitim Bakanımız-. Öncelikle "Hoşgeldiniz Öğretmenim!" demek isterdim; ancak diyemiyorum. Sadece "Hoşgeldiniz" demekle yetineceğim. Çünkü kendisi Erzurum Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. Nihayetinde Nimet Hanım gibi o da eğitimci değil. Daha da öncelere gidelim Hüseyin Çelik, kültür bakanlığından eğitim bakanlığına getirilmişti. O da eğitimci değildi. Neye göre alıyorlar anlayamadım. Ama anlamayı çok istiyorum:)

Bir şey söylemiyorum. Sonuçta benim değiştirebileceğim bir durum olmadığından, yanlış-doğru bunun muhasebesini yapmayacağım. Sadece dikkatimi çekti bu durum. Dikkatimi çeken bir şey daha .. İkisi de Konyalı! Ne iş ? :)

3 Temmuz 2011 Pazar

"Bazen de salmak lazım, hata yapmak lazım. Hem de bol bol. Ard arda hatalar yapmak lazım" diyor.
Nasıl yani diyorum? Basbaya diyor.
An-la-mı-yo-rum!!!
Git diyor sal kendini, ne halin varsa onu gör diyor.
Umrunda olmasın kimse, kimseyi düşünme, kimse için üzülme diyor.
Nasıl yaparım diyorum?
Hiç bişi söylemeden gülüyor.
Bu sefer kızıyorum.
Öfkeden sesim kesiliyor.
Bir yanım onu susturmak, diğer yanım dinlemek istiyor.
Karar veremiyorum.
İçinden geldiği gibi yaşa, içinden geldiği gibi öl mesela diyor.
Zaten öyle yapıyorum diyorum öfkeli gözlerimle.
Yap-mı-yor-sun! Hesapçısın diyor.
Hesapçı değilim, vicdan hesabı yapmak hesapçılık değil diyorum.
Ben onu kastetmedim diyor alaycı bir gülüşle.
Bu gülüş beni çileden çıkarıyor...

2 Temmuz 2011 Cumartesi


Diyor ya bağlanmayacaksın bir şeye öyle körü körüne...
O olmazsa yaşayamam demeyeceksin,
Demeyeceksin işte!
Yaşarsın çünkü...

Aynen öyle... Hayatım vedalarla doldu bugünlerde. Mekanlarla, anfilerle, insanlarla, yurdumla, öğretmenlerimle ve en acıtanı da KADIKÖY ile... Bundan sonra Kadıköy'e gittiğimde bir Kadıköylü olmamak acıtıyor insanın içini. Bazı şeylerden bıktığımı düşünürdüm; mesela Kadıköy'ün o gereksiz kalabalıklığından meğer ne gerekliymiş o kalabalık, ayrılırken anladım.

Arkadaşlıklar sonra... Farkedemiyor insan ne kadar sevdiğini yanındayken... Sadece ne kadar sevdiğini değil, ne kadar sevildiğini de... Sarılmak ve hiç bırakmamak...Ayrılırken boğazına anlamlandıramadığın bir cismin gelip park etmesi. Dayanamadım .. Belki de ağlamışımdır kim bilir... Vedaları zaten oldum olası hiç sevmedim.. O yüzden ya! "Bağlanmayacaksın bir şeye, İstanbul'a bile..."

Ne diyorduk vedalar... Hayatımdaki tüm yollar ikiye ayrılmış durumda; her cümlem, her düşüncem muamma...

Her şey bu kepi takmamla başladı. O kepi taktığım için şimdi tam ortasındayım yağmurun... Hala kokusu var tenimde kampüsün... Sudan çıktım henüz tavaya düşmedim. O yüzden idrak edemiyorum nelerin değişeceğini. Ama içimden sesler her zamanki gibi konuşuyorlar yine. "Güzel şeyler olacak, Olacak güzel şeyler" diye :)