O yıllara gidebilseydim kendimi kocaman kucaklamak isterdim. Haksızlık konusunda kendime fazlaca cömert davrandığımı gözlerimin içine baka baka anlatırdım. Nefes alırdım. Suçlu aramak, suçlamak, suçlanmak. Pişmanlığındayım. Kendimi bundan sonra hiçbir şey için suçlamayacağım. Hayat deneyimlerden ibaret değil mi? Ve deneyimlerin sonucunda yanılmak da var. Iskalamak ve isabet etmek de var. Kaç defa ıskaladığın hiç kimseyi ilgilendirmez. Bu hayat denilen laboratuvar sana ait insan.
Milyonlarca tanecikten oluşan sen ve milyonlarca tanecikten oluşan diğerleri. Ve evrende tüm tanecikler birbiri ile etkileşim halinde. Bu da demek oluyor ki milyonlarca taneciğin, milyonlarca başka tanecikle etkileşim kombinasyonu ... Ve milyonlarca sonuç, varılacak son, nihayet, kader. Aldığımız her karar, attığımız her adım, yediğimiz her lokma, tanıştığımız-sevdiğimiz-âşık olduğumuz, sevmediğimiz, nefret ettiğimiz her insan, okuduğumuz her kitap bizim varacağımız o sonu şekillendiriyor. Yani yarın bugünden geçiyor. Bugünün dünden sıyırılıp geldiği gibi. Yani yarınını inşa etmek, bugünü nasıl yaşadığın ile ilgili. Bugün elinden geldiğince sağlıklı beslenir, hareket edersen yarın sağlıklı bir bedenin olur. Bugün hayatına davet edeceğin eş dost-arkadaşlar yarınki sende izler bırakır ve sen de onların hayatlarında. İnsanlar etrafındaki en yakın hissettiği 5 kişinin toplamıdır diye iddialı bir cümle okumuştum. Bense bir matematikçi olarak tamamen toplamı olmasa bile hayatımızdaki çemberin içine aldığımız insanlar kaderimiz ile doğrudan ilişkili olduğunu söyleyebilirim. Aileni seçemezsin. İçine doğduğun ailenin sana yazdığı senaryoyu kabullenebilirsin ve böyle mutlu da olabilirsin. Ancak ailenin koyduğu sınırlarından fazlasını yapma potansiyelini de keşfedip yol alabilirsin. İki seçenekte de mutlu veya mutsuz olma durumu var. Ne olursa olsun çemberin içinde ailen olacak. Reddetmek için çok geçerli nedenlerin yoksa aile bir ağaç için kök, bir bina için temel gibi bir şeydir. Onları değiştiremezsin, yok sayamazsın. İlişkilerini güzel tutarsan köklü bir ağaç ya da temeli sağlam bir bina gibi kuvvetli olursun. Çemberin içine ailenden sonra kimleri alacağın senin seçimlerin. Karşına insanlar çıkacak... İyiler ve kötüler... Her zaman iyileri almam gerekir sanardım şimdiye kadar. Sonra anladım ki iyiler kadar kötüler de lazım bana. Çarpıcı ama gerçek bu. Aslında bunu hayatımın öğrencilik döneminde fark etmiştim. Bir sınavda başarılı olmanın yolu çözebildiğin sorularla değil çözemediğin sorularla ilgilenmekten geçmekteydi. Çözebildiğim sorular iyi insanlardı, puan kazandırmaktaydılar. Çözemediklerim ise kötülerdi. Bir yandan puan kaybettirirken diğer yandan sayıları arttıkça çözebildiğim sorulardan kazandığım puanları da silmekteydiler. Başarılı olmak için çözemediğim o soruların üzerine gitmeliydim ve karşıma yeniden kendisi ya da benzeri çıktığında çözebilir hale gelmeliydim. Aslında bu algoritmayı hayatın erken dönemlerinde anlamıştım. Ancak şimdi görüyorum ki benzer algoritma hayatın içindeydi. Hayatta kötüler lazım. Onlar ile mücadele etmeyi öğrendikçe benzerleri geldiğinde hemen tanıyıp, hasar almadan durumun içinden çıkabilmek için. Şimdiye kadar hayatımızda karşımıza çıkan tüm kötülere teşekkür etmeliyiz belki de. Diğer yandan da bakmak gerekirse biz de bir başkasının çemberindeki kötü olabiliriz. Hayatının sınavı olabiliriz. Bir başkasını güçlendiren, onların hayatın bambaşka bir yüzünü görmesini sağlayan olabiliriz.
Kötüler olmazsa iyilik nasıl kazanacaktı? Tüm kötülere ve kötülüklere teşekkürler. Kötüler ikiye ayrılır. Kötü etiketi olanlar ve iyiymiş gibi yapanlar. İkinci grup her zaman daha tehlikelidir. Devamı yarın:)