10 Nisan 2020 Cuma

Korona Yazı Dizileri-1

O yıllara gidebilseydim kendimi kocaman kucaklamak isterdim. Haksızlık konusunda kendime fazlaca cömert davrandığımı gözlerimin içine baka baka anlatırdım. Nefes alırdım. Suçlu aramak, suçlamak, suçlanmak. Pişmanlığındayım. Kendimi bundan sonra hiçbir şey için suçlamayacağım. Hayat deneyimlerden ibaret değil mi?  Ve deneyimlerin sonucunda yanılmak da var. Iskalamak ve isabet etmek de var. Kaç defa ıskaladığın hiç kimseyi ilgilendirmez. Bu hayat denilen laboratuvar sana ait insan.  
Milyonlarca tanecikten oluşan sen ve milyonlarca tanecikten oluşan diğerleri. Ve evrende tüm tanecikler birbiri ile etkileşim halinde.  Bu da demek oluyor ki milyonlarca taneciğin, milyonlarca başka tanecikle etkileşim kombinasyonu ... Ve milyonlarca sonuç, varılacak son, nihayet, kader. Aldığımız her karar, attığımız her adım, yediğimiz her lokma, tanıştığımız-sevdiğimiz-âşık olduğumuz, sevmediğimiz, nefret ettiğimiz her insan, okuduğumuz her kitap bizim varacağımız o sonu şekillendiriyor. Yani yarın bugünden geçiyor. Bugünün dünden sıyırılıp geldiği gibi. Yani yarınını inşa etmek, bugünü nasıl yaşadığın ile ilgili. Bugün elinden geldiğince sağlıklı beslenir, hareket edersen yarın sağlıklı bir bedenin olur. Bugün hayatına davet edeceğin eş dost-arkadaşlar yarınki sende izler bırakır ve sen de onların hayatlarında. İnsanlar etrafındaki en yakın hissettiği 5 kişinin toplamıdır diye iddialı bir cümle okumuştum. Bense bir matematikçi olarak tamamen toplamı olmasa bile hayatımızdaki çemberin içine aldığımız insanlar kaderimiz ile doğrudan ilişkili olduğunu söyleyebilirim. Aileni seçemezsin. İçine doğduğun ailenin sana yazdığı senaryoyu kabullenebilirsin ve böyle mutlu da olabilirsin. Ancak ailenin koyduğu sınırlarından fazlasını yapma potansiyelini de keşfedip yol alabilirsin. İki seçenekte de mutlu veya mutsuz olma durumu var. Ne olursa olsun çemberin içinde ailen olacak. Reddetmek için çok geçerli nedenlerin yoksa aile bir ağaç için kök, bir bina için temel gibi bir şeydir. Onları değiştiremezsin, yok sayamazsın. İlişkilerini güzel tutarsan köklü bir ağaç ya da temeli sağlam bir bina gibi kuvvetli olursun. Çemberin içine ailenden sonra kimleri alacağın senin seçimlerin. Karşına insanlar çıkacak... İyiler ve kötüler... Her zaman iyileri almam gerekir sanardım şimdiye kadar. Sonra anladım ki iyiler kadar kötüler de lazım bana. Çarpıcı ama gerçek bu. Aslında bunu hayatımın öğrencilik döneminde fark etmiştim. Bir sınavda başarılı olmanın yolu çözebildiğin sorularla değil çözemediğin sorularla ilgilenmekten geçmekteydi.  Çözebildiğim sorular iyi insanlardı, puan kazandırmaktaydılar. Çözemediklerim ise kötülerdi. Bir yandan puan kaybettirirken diğer yandan sayıları arttıkça çözebildiğim sorulardan kazandığım puanları da silmekteydiler. Başarılı olmak için çözemediğim o soruların üzerine gitmeliydim ve karşıma yeniden kendisi ya da benzeri çıktığında çözebilir hale gelmeliydim. Aslında bu algoritmayı hayatın erken dönemlerinde anlamıştım. Ancak şimdi görüyorum ki benzer algoritma hayatın içindeydi. Hayatta kötüler lazım. Onlar ile mücadele etmeyi öğrendikçe benzerleri geldiğinde hemen tanıyıp, hasar almadan durumun içinden çıkabilmek için. Şimdiye kadar hayatımızda karşımıza çıkan tüm kötülere teşekkür etmeliyiz belki de. Diğer yandan da bakmak gerekirse biz de bir başkasının çemberindeki kötü olabiliriz. Hayatının sınavı olabiliriz. Bir başkasını güçlendiren, onların hayatın bambaşka bir yüzünü görmesini sağlayan olabiliriz.   
Kötüler olmazsa iyilik nasıl kazanacaktı? Tüm kötülere ve kötülüklere teşekkürler. Kötüler ikiye ayrılır. Kötü etiketi olanlar ve iyiymiş gibi yapanlar. İkinci grup her zaman daha tehlikelidir. Devamı yarın:)

14 Kasım 2017 Salı

Sevgiyle Büyütmek


Zaman ilerledikçe bir çok şeye ulaşmak da kolaylaştı. Eskiden sevdiğinden haber almak için günler, aylar bekleyenler varken şimdi görüldüden 5 dk sonra yazan sevgililere trip atan bir güruh var. İnsanlara ulaşmak kolaylaştı. Dünya giderek küçülüyor. Ya yeni bir gezegen bulmalıyız ya da daha kaliteli üremeliyiz. Sevmeyeceğimiz çocuklar yapmamak ile başlanılabilir mesela. Çünkü sevilmeden büyüyen çocuklar, büyüdüklerinde sevmiyorlar da. Ve onlar da sevgi ile beslenmeyen çocuklara sahip oluyorlar. Yani sevmeyen bir nesil oluşuyor.. Hayvanları , doğayı, insanları.. Bu insan toplulukları 6-7 yaşından sonra eğebilecek bir eğitim sistemimizin olmadığını göz önünde bulundurursak , kaliteli çoğalmanın önemini bir kez daha anlayabiliriz. Karın doyurmak , altını temizlemek, para harcamak ile olmuyor. Sevgi ile beslemedikçe psikopat popülasyonu haliyle artıyor. Mutsuz, karamsar, bencil, paratoner gibi her belayı çektiğini sanan ve bir süre sonra gerçekten çeken, kurban psikolojisinde , değişime direnç gösteren, vizyonu dar, yapabildiği en ileri düzey sohbet gıybet olan insancıklar yürümeye, koşmaya ,konuşmaya
başlıyor etrafımızda. İşte bu insanları yapmayı durdurmalı artık. Kaliteli çoğalmaktan kastım buydu, zira gidecek başka gezegenimiz yok küçük prens gibi..

19 Eylül 2015 Cumartesi

Yeni Yeni Yeni!

Ne güzel kelimesin sen öyle.. Seni uzaklardan çok severim . Yakınlaştıkça sana yine severim ama bir yandan da endişelenirim ya sevmezsem seni diye biraz da heyecanlanırım . Heyecanım endişeme endişem sevincime karışırken bir sakinleşirim. 

Yine bir çok yeninin içindeyim. Buna bayılıyorum :) Her şey bu kadar yeniyken farkındalığımı arttırmak istiyorum. Yeni olan her şeye yeni bir duruş lazım. Yeni hayatıma başlarken eskiye sünger çekiyorum. En güzel geçmiş unutulan geçmiştir diyorum . Eskilerden, beni yoran, geren ,tüketen şeyleri uzaklaştırıyorum. Eskiye dair aşklarımı yine hayatımın en güzel yerlerine işliyorum ..Evet oldu.

Şimdi uzaklaştırdığım eskilerin yerine çok beğendiğim yeni şeyler alıyorum. Yeni insanlar, yeni kahveler, yeni sporlar, yeni şehirler, yeni kitaplar ... Evet aynen öyle.

Şimdi yılın olumlamasını yapma zamanı. Ben değerliyim ve bana ait olan her şey değerli ve özeldir. Hep güzel şeyler gelecek başıma çünkü ben bunu hak ederim :) Negatif olumsuz ne varsa uzaklaştırdım .. Geriye getiremeyeceğim şeyler için üzülmekten vazgeçiyorum. Üzülmüyorum ..

Daha çok üretmeye söz veriyorum daha çok öğrenmeye daha çok dinlemeye.. Ve sade bir hayat hedefliyorum.Sade.. Bir evin dekarosyonu gibi.. Aslında çok şeyi olan salkımsaçak ama bunları düzene sokan , saklayan çekmece ve rafları olan bir ev. Her raf gözünde ve çekmecede kimsenin bilmediği şeyler barındıran ..İşte dışardan bakıldığında sade, dingin duran.. Karıştırdıkça dökülen raflarıma güzel koleksiyonlar biriktirmek istiyorum...

ve bir şarkı söylüyorum..

Yeni bir duruş , yeni dokunuş .. Tek tek keşfetmem lazım,
Yeni bir hayat gerisi bayat.. aahhh KENDİME YENİ BİR BEN LAZIM ;)

16 Eylül 2015 Çarşamba

Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar...

Ne güzel söylemiş şair. Ne de çok inanmış her şeyin çok güzel olacağına .. En başından beri hep her şeyin çok güzel olacağı algısıyla yaşatıldık. Siyasi partiler hep bu vaat ile topladı oyları..  Her şeyin daha güzel olacağına inanarak bir araya gelen insanlar.. Peki ne zaman bitecek güzele olan bu yolculuk ? Biz ne zaman güzel olacağız? Üç beş bir şey içerek güzel olmaktan bahsetmiyorum ben . Daha dürüst, daha yardımsever, daha merhametli, daha çok duyarlı , çok daha az bencil olmaktaki güzellikten bahsediyorum. Olacaksak böyle güzel olalım . Hayvani duygularımızdan arınarak.. Kıskançlıklarımızı, hırslarımızı bir kenara bırakarak..

Ağacın en konforlu en rahat en güzel yeri zirvede sananlar, her an düşüp kolunuzu bacağınızı kırma korkusuyla ne kadar yaşayabileceksiniz? Olmak istediğim yer orası(zirve) değil biliyorum.. Huzurlu bir yerde, ne çok yüksek ne çok alçak.. Ortalarda balık tutup akşam onunla misafir ağırlayabilmek, sonra bir çocuğun gülümsemesine sebep olmak. En çok bu işler içime hayatta. Çocukları mutlu etmek.. Çünkü onlar o kadar masumdurlar ki mutlulukları gerçektir ve o küçücük yürekleri kocaman enerji verir sana.. Onun gülüşü, senin yaradana yaptığın duandır.

Hayatta şahit olduğun haksızlıkların sayısını düşün. İşte o sayının çok fazlası kadar şahit olmadığın haksızlıklar var bir yerlerde. Tecavüze uğrayan masumlar, suistimal edilen iyi niyetler,  dolandırıcılıklar, yasal olmayan yollardan kısa sürede köşeyi dönenler, uyuşturucu batağına çekilen gençler, her gün şiddete maruz kalan insanlar, açlar, üşüyenler, barınamayanlar, ve daha fazlası.. Hep daha güzel olacak vaatleri ile işte bugün bu noktadayız. Artık ben hiç bir şeyin eskisinden güzel olduğuna inanmıyorum maalesef. Peki yarın ? Yarın ne olacak? Ben diyorum ki bizler, ortadakiler ve zirvede olup sarhoş olmayanlar ellerimize mumlarımızı alsak ve yaksak düşen gördüğümüzde kaldırsak, selamlaşmayı geri kazansak, kitap okuyan, spor yapan çocuklar yetiştirsek, haksızlıklara elimizden geldiğince dur desek ; bu taş yerinden oynar mı?

Vazgeçmek istemiyorum ,bir şeyler yapmaktan. Bir şeyler yapmamız gerekiyor, kelebek etkisi yapacak bir şeyler... Motorları maviliklere süreceksek eğer her gün mavinin anlamını aramamız gerekiyor..


29 Nisan 2015 Çarşamba

"Anında alevlenen ve bir anda sönüveren... Damla damla akıtırken , bir anda çatlarcasına gülüveren :)
Yorgunluktan ölüverecekken, bir anda ayağa kalkıp müziğe kendini kaptıran" birisi olduğum doğrudur. (: İstanbul'a benzetirim bu huyumu.. Sabah en çekici haliyle göz süzer,şemsiyeni alma yanına, ben bugün çok güzelim"der, öğleden sonra sırılsıklam bir şekilde küfür ederken bulursun kendini ,istanbul'un dinmek bilmeyen gözyaşlarının altında.. Ya da tam tersi, hüzünlü bugün kesin ağlayıp beni rezil edecek diye gün boyu hırkanı,şemsiyeni taşırsın.Onun ise senle alay edercesine yüzünde güller açar.. Aptal aptal sırıtır karşında... İşte böyleyim kurusun mu kurumasın mı bilemedim huyum, ama ben böyleyim... Dışarıdan bakanlar bu sefer dibe çökecek diye beklerken ben sırıtırım, kocaman ağzımla :) Güleceğimi beklerlerken çekilirim kabuğuma soğurum her şeyden... Dün hayaliyle yatıp kalktıklarım, bugün benim için tüm çekiciliğini yitirebilir. Bazı insanlar çok kolay yer değiştirirken içimde bazıları ağzıma etse de aynı yerde kalır.

Zaman geçtikçe geriye baktıkça" ilahi ben"diyorum kendime... Kahkahalar atıp gülüp geçeceğim şeylere, ne de çok üzülmüşüm.. Şimdi bakıyorum da gülüyorum :) Dün bulunmaz hint kumaşı sandıklarımı bugün çin malı olduklarını anlıyorum.. Ve yine gülüyorum... Tüm bunlar bana kmseyi o kadar da ciddiye almamak gerektiğini öğretti.. Zaten ben artık istesem de kimseyi çok ciddiye alamıyorum.. Kendimi doyurmanın peşindeyim.. Bunun içindir kin gütmeyişim, dün deli gibi tartıştıklarıma ertesi gün hiç bir şey yokmuş gibi selam verişim, birinin yüzüne söyleyemediğimi arkasından hiç söylemeyişim... Kendimi doyurmanın peşinde olduğumdandır, çocukları çok sevişim, kimsenin gönlünü kırmak istemeyişim, bazen esip gürlesem de geri hemen duruluşum...  Canım böyle olmak istiyor çünkü,.. Canımın istediği gibi yaşamak ...  Kötü söz, kötü düşünce, kötülük , art niyet bunlar ağırlaştırıyor.. Oysa benim canım kuş gibi yaşamak istiyor.. Hafif, özgür, kanatlı hatta kuş beyinli :) Neden aşağılıyorsak bu hayvanları bilmem. Hafıza sıkıntısı çeken balıklar oysa günahı neydi ki kuşların beyinsizliğin tanımında yer alacak ne yapmışlar ki? Bilemedim...

Neyse ne diyordum... Dengesiz ama zararsız olmak lazım, İstanbul gibi.. Bazen güldüren , ertesi gün sövdüren , bi ertesi gün bağımlılık yapan.. İşte öyle biri olmak lazım :)