6 Ekim 2011 Perşembe

İstanbul kurtulmuş bugün, hadi uyuyalım!

Bugün günlerden 6 Ekim .1923 yılında bugün atalarımız yememiş, içmemiş, uyumamış, çalışmışlar, savaşmışlar ve kazanmışlar. Neyi mi kazanmışlar? Köprüsünden her geçtiğinde "Güzel İstanbul!" diye iç geçirdiğin bu şehiri.

Şimdi bugün, bu olayın şerefine biz napıyoruz? Okulları tatil ilan ediyoruz. Süper ! Hatta ALKIŞ! İnsanlar yıllar önce bugün canla başla çalışırken, biz bunun şerefine bugünü yatma günü ilan ediyoruz. Zaten böyle bir anlayış bir tek benim ülkemde var. Yıllar önce bugün çok çalışmışız, o zaman hadi bugün yatalım.

Diyeceksiniz ki sen öğrenci olsan hoşuna giderdi ama bu durum. Ben öğrenciyken tabi hoşuma giderdi, hatta "1 gün az, şunu 1 hafta yapsak!" derdim. Öğrenci böyle düşündüğü için onu kimse suçlayamaz, suçlanacak biri varsa öğrenciyi böyle düşündüren sistemdir. Felsefe bariz, "İFK= İlk Fırsatta Kaytarma" Bugün de görüyoruz ki ilk fırsatta kaytarılmış. Kaytaracaksanız da bunu istanbul'un kurtuluşuna maletmeyin bari, bu güzel şehri bu amaçta kullanmayın, o uğurda can verenlerin ruhlarına ayıp!

Kendimi bazen huysuz, her şeye kulp bulan yaşlılara benzetmeye başladım. Bu sıralar her şey batıyor gözüme. Halbuki eskiden beri böyleydik. Elektrikler kesildi yarın okulları tatil yapalım!( mübalaga! ama bekliyoruz böyle bir tatil :) )

Ha bu arada Dünya'nın en çok tatil yapan ülke hangisi bir fikriniz var mı? E onu da bir açıp google amcaya sorun lütfen! Şimdi ben söylersem sen söyledin olur.

4 Ekim 2011 Salı

Pişmek Lazımdı!

Uzun zaman oldu şöyle ağzımın dolusu Türkçe yazmayalı. Özledim, doldum, taştım, derken buraya düştüm.

Hayatın oyun olduğunu düşündüğümüzde, kurallarına göre oynamak zorunda kalırız hep. Oysa farkına varmayız ki kurallara uydum, uymadım diye serzenişlerin kucağında yaşlanırken hayatı yaşamayı unuturuz. Diyorum ki bazen elalem ne der'i bırakıp, elalem ne derse desine baksak!

İnsanların senden için asla yapmaz dediği bir şeyi yapman gibi mesela. Bu zamana kadar hep yanlış olduğu söylenilegeldiği için birşeyi yapmadığın oldu mu? Tıpkı hiç tadına bakmadığın çikolatayı sırf bir başkası beğenmediği için ömür boyu tatmamak gibi.

İnsanız biz, yanlışlarımız ve doğrularımızla insanız. Yanlış yaptın diye birisi seni hayatından siliecekse; 1 yanlışın tüm doğrularınıı götürecekse; o insan silsin seni zaten hayatından. Böylece hayatının en büyük yanlışlarından biri doğruya çevrilmiş olur.

Şu YANLIŞ diye bildiklerimizin aslında korkularımız olmadığını nerden biliyoruz? Mesela hiç hayatınızda sizin için yanlış olduğunu düşündüğünüz karşı cinsten birini her gördüğünüzde içinizin titrediği olmadı mı ya da sizin için yanlış olduğunu düşündüğünüz bir hedefe başka birinin ulaştığını gördüğünüzde üzülmediniz mi hiç?

Aslında onlara yanlış demek korkaklığımızı bastırmaktan başkası değildir. Başaramamaktan korkmak. Zaten iki yol var başarmak ve başaramamak. Başardığımızda başarmış oluruz ki; bu bizi mutlu eder.Deneyip başaramadığımızda da bir şey kaybetmiş olmayız; çünkü birşeye yanlış deyip hiç denemediğimizi düşünürsek, ikisinde de elde kalan aynı oluyor. Birinde denedim olmadı ama elimden geleni yaptım; diğerinde acaba denesem olur muydu diyoruz. Diyeceğim o ki dış sesleri kapatıp içimize bakalım. İstediğimiz bir şeyler olmuyorsa; korkup kaçmaktan değil, "denedim ama olmadı" dan olsun. O zaman "keşke" sayısı azalır cümlelerde...

Bu yazı nerden mi esti. Hayatımda hiç yapmam dediğim, çılgınlık olarak gördüğüm bir şeyi yaptım. Yaparken çok farklı bir kimlikle baktım dünyaya. Pişman mıyım? hayır. Şaşkın mıyım? evet. Üzgün müyüm? biraz ama geçecek biliyorum.

Biraz daha tanıdım kendimi. Sandığımdan daha cesurmuşum meğer... Ayaklarının acıyacağını bile bile ateşe basmak gibiydi. Ama hayattaysak pişmek lazımdı bazen kısık ateşte, bazen de cayır cayır alevlerle...