25 Ağustos 2011 Perşembe

Bedeninle ruhun aynı yerde olsun :)

Şimdi İstanbul'un yanağına küçücük bir hoşçakal öpücüğü bırakıyorum. Kocaman hoşçakal dememek için uğraşıyorum. Döndüğümde hiç bir şeye kaldığım yerden devam ediyor olmayacağım onu biliyorum. Gitmeden bir 20 dakikamı ayırmak istedim buraya.. İçimdeki cümleler isyana kalktılar.

Güzel günler pek yakındır. Hayatımda bahar temizliğine başlamak gibi bir şey... Bahar temizliği ile tüm gereksizleri çöpe atmak ve kullanılmayanları ihtiyacı olanlara vermek, bazı şeyleri de geri dönüşüme yollamak...

İdealler, hayaller; içimde uyuyorlar; uyuyorlar ki büyüsünler. Uyurken güzel rüyalar görsünler...

Daha güçlü, daha ayakları yere basarken bir o kadar da ayakları yerden kesilircesine durmak vardır ya... Öyle durmalı bir hayatta. Ayakların yere basarken öyle bir an geldiğinde yerden kesilmeyi bilmeli...


Neyse cümlelerim bu kadar özgürlük yeterli şimdilik size! Susun bakalım biraz da ben bir şeyler anlatayım :P

Bugün metroda MP3 Player dinliyordum. Teyzenin biri koluma dokundu beni dinle dercesine. "Bunu sokakta kullanma" dedi. Neyi diye sordum kolumdaki bilekliği kastettiğini düşünmüştüm. Halbuki kulağımdaki Mp3 ten bahsediyormuş.

"Genç ve güzel bir kızsın. Bu mereti kullanınca kendini dış dünyaya kapatıyorsun. Dış dünyadaki güzellikleri göremiyorsun dedi. İnsanlara bak biraz, Kendini kapatma çevrenden haberdar ol" dedi.Gülmeye başladım, çevreme bakındım acaba yanımda yönümde yakışıklı biri mi var diye :D:D Ama bir yandan da feci eğleniyordum.

Sanki o teyze bana yukardan gönderilmiş, mesaj bırakıp gitmişti. Okuyup okumadığımı sordu. Atama beklediğimi söyledim. "Sakın istemediğin bir yere gitme dedi. Doğuya falan gitme, depresyona girersin. Muhatarın oğlu, köyün ağası seni istemeye gelir sonra" dedi. :D

Hobaaa!! :D Birden bire nerden geldi bu tonton teyze ve bana hiç yoktan nasihatlar veriyordu. haklısınız dedim:) Kulağımdaki Mp3 ü katlayıp çantama koydum. Zaten doğuya falan gitmeyecem teyzem dedim :)Biraz sohbetin ardından m.köy de indi...

Söyledikleri haksız değildi. Bedenin neredeyse ruhun da orda olsun diyordu. O gün eve gelene kadar mp3 kullanmadım. Faydasını gördüm mü? Görmedim dersem koca bir yalan olur :)

Hayat eğer yaşamayı bilirsen çok eğlenceli olması çok zor değil :)

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Doğru NOKTA!

Bugünlerde hayatı bir fanusun içinde labirent yollara benzetiyorum. Herkes için doğru noktalar var bu labirentte .. Doğru dönemeçler, doğru mesafeler, doğru tabelalar... Amaç bu doğrulara ulaşmaksa eğer; trafiğe katlanmak kaçınılmazdır. Trafiğe takıldığında sinirlenmeyeceksin, sabredeceksin, bekleyeceksin araçların sıraya girmesini. Beklerken yol kenarlarındaki tabelalarda olacak gözün ki doğru yolu kaçırmayasın...

Varacağın yere geç kalma ihtimalini düşünüp de acele etmeyeceksin, burkulursun sonunda. Hep olmak istediğin yerde olduğunu hayal edeceksin. Yanlış yollardan, yanlış noktalara ulaşmaktansa; doğru noktaya geç ulaşmak daha iyi değil midir?

Bu trafikte kimsenin canavarı olmayacaksın bir de! Kendi yolumu bulacağım diye başkalarının yolunu kaybetmesine neden olduğunda, trafik polisinin sana ceza keseceğini unutmayacaksın arkadaş!

Bazen de yolların çıkmaza düşecek. Panikleyip, bela okumayacaksın. Belki o an anayolda olsan bir kaza tehlikesi geçirecektin, bilemezsin.

Bir şeyden emin olacaksın. Kalbinin temizliği ve iyi niyet kokusunu taşıdıktan sonra sen, doğru yollar seni çekecektir kendine. Biraz sabır, biraz da tevekkül...

16 Ağustos 2011 Salı

İncir Reçeli Hakkında...

birkaç satır var içimde...


Ne ısmarlamadır, ne de yazılmış kurgu
Bilemezsin nerde ve nasıl tutulacağını.
Ama hiç aklında yokken,
Çok sevmek, çılgınca sevmektir incir reçelini.

Filmin bende bıraktığı en derin izi bu ana fikir oldu. İnsan alışkanlıklarından, huylarından durup dururken vazgeçmez. Öyle her gücün gücü yetmez buna.. Eğer bir güç gelip size hiç sevmediğiniz incir reçelinin delisi olmanıza neden oluyorsa, dikkat edin aşk kapıyı çalmış olabilir... Almak lazım içeri,zamansız da olsa bu gelen misafiri.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

İştahın kaçar!

Bir insanın iştahı nasıl mı kaçar?
Bu insan Türkiye'de yaşıyorsa sorunun cevabı ömür tüketir. Çünkü "iştahın nasıl kaçmaz?" ın cevabını vermek daha kolaydır. Daha az zamanını alır.

Haberleri izlemek eskiden bu kadar sinirlemi oynatmazdı. Çünkü çocuktum. Sorgulamazdım koca dayağından yüzü gözü moraran kadınları, evladından dayak yiyen anayı, söz verip sözünde durmayan hükümetleri, yok yere vatan uğruna şehit olanları, hayallerini gerçekleştirmenin kıyısından dönen insanları .. vs :( Daha sayayım mı?

İşte insanın iştahı böyle kaçar. Bir de değer verince su koyan insanlar... İştah kaçırmada onlar da fena sayılmazlar. Hatta baya iyiler de.

Bazı şeylere iştahım kaçtığı yetmiyormuş gibi bu ülkenin vatandaşı olmak fazlasıyla iştahımı kaçırmaya başladı. Kulağıma bir yerden fısıltılar geliyor. Dinlersem o sesleri şenlik olcak.. Şimdi sadece susuyorum, susarak gülüyorum...

14 Ağustos 2011 Pazar

Gibi...

Bir yerden sonra daha az mı konuşulur?
İçindeki ince sızının sesi midir kısılan
Bilemedim...
Bilemedim yolun sonunun nereye gideceğini
Bildiğim gitmesini istediğim yerdir.

İlla bir şeyler söylemek midir?
Görmek midir? Tutmak mıdır ellerini?
Hiç görmeden, sesini duymadan,
Hakkında bir başkasına tek kelime etmeden...

Olamaz mı?
İlla dünyaya ilan etmek mi gerekir?
Yüreğinin sesi ulaşmaz mı kulaklarına
Dudaklar bir şey söylemeden olmaz mı?

Bu öyle bir şey ki
Hani şarap şişesi gibi
Her aklıma düştüğünde açmayı istemek,
Değerlensin, pişsin, adam olsun diye
Ertelemek gibi seni, beni..