5 Temmuz 2010 Pazartesi

BERLİN'E DOĞRU...

Hayat sana bugüne kadar hep lafın gelişi garip olduğunu söyledim ben. Ama sen harbiden baya bir garipsin. Nasıl savurdun beni Berlin’e. Herşey değişti hayatımda; kollarım uzadı, saçlarım kısaldı, kalbim farklı atmaya başladı.

Sen beni yorarken büyütüyorsun. Hadi itiraf et sen de beni seviyorsun. Ben akşam karanlığının çökmesiyle birlikte üstü başı çamur içinde eve gelirken hiç düşünmemiştim büyüyeceğimi. Ben düşünmeyince sen de söylemedin bir gün her şeyin değişeceğini.

Kollarımdaki yara izlerini seviyorum şimdi. Bana çocukluğumu hatırlatıyorlar. Bir zamanlar çocuktuk, bir ev vardı ve biz birlikte yaşardık . Şimdi o günlere çok uzaklardan özlemle bakıyorum. Sabah evden çıkıp akşam karanlık basmadan, babam işten dönmeden eve dönmek zorunda oluşlarım. Sonra hep birlikte yenilen akşam yemekleri ve o sırada kardeşimle yaptığımız didişmelerimiz... O zamanlar hiç aklıma gelmiyordu birgün o günleri mumla arayacağım.

Şimdi herşeyden uzak bir yerdeyim. Elimi uzattığımda tüm sevdiklerim uzakta.. Hepsi benden ayrı yaşıyorlar... Burada çok farklı hissediyor insan .. İlk geldiğim günden bahsedeyim..

Gece yarısı bir vakitte havaalanına indim. Hayal ettiğimden küçük bir havaalanı.. Beni almaya gelen arkadaşı hemen tanıdım zaten.. Onunla birlikte düştük yola.. Tek kelime Almanca bilmeyen bir ben ve Berlin.. Bir S-bahn’a bindik.. Çok bakımsız ve kirliydi.. Ben yorgunluktan ve uykudan gözümü zor açıyordum zaten.. Ama kendimi çok da garip hissediyordum bir yandan.. Berlin bu mu diyordum içimden.. Daha şahşahalı bir görünüm bekliyordum Belin’den... Sonra o arkadaşın evine gittik beraber.. o gün orada uyudum.. Ertesi gün ilk işim bir telefon kartı alıp annemi babamı aramak oldu.. Sesleri çok soğuk kanlı geliyordu.. Ama adım gibi eminim ki o gün hiç uyumadılar ve telefonun çalmasını beklediler. Ne hissedebildiklerini az da olsa tahmin edebiliyorum.. Sonra o gün benim kalacağım yeri bulduk.. Evet içim ısınmıştı Türkçe’si “öğrenci köyü” demek olan “Stundentendorf Schlachtensee” ‘ye ... Bana birazcık yazları gittiğimiz Osmaniye’nin Zorkun yaylasını anımsattı bu yer.. Karla kaplıydı ve ağaçların kahverengi gövdeleri beyazla çok güzel uyum gösteriyordu. Bana ilk gün kendi odamı vermediler... Hatta yarın gel dediler.. Olan ingilizcem ile yarın gelemeyeceğimi ben daha önce bugün geleceğimi söylediğimi ve onlarında onayladığını söyleyince beni bir geceliğine başka bir odaya verdiler.. Yanımda arkadaşım hala benimleydi.. Eşyaları odaya taşıdık.. Ben çok acıkmıştım.. Ama bu Berlin’de Pazar günleri bir küçücük açık büfe bulmak neredeyse çölde su aramaya benzer olan birşey.. Dolandık dolandık... yine ne varsa bizde vardı bir dönerci bulduk.. Evet Berlin’de ilk yediğim şey DÖNER oldu J... Sonra geri eve döndük.. Günün sonuna gelmiştik.. Tabi arkadaş da evine gidecekti artık... O gidecekti ve ben artık tamamen yapayalnız kalacaktım.. O an hissettiklerim anlatılacak gibi değil.. Yapayalnız bir odada Berlin’deyim, tek kelime almancam yok ve kimseyi tanımıyorum... Gözlerim ister istemez doldu... Saklayamadım ... Arkadaş bunu görünce benimle eve kadar geldi hatta oturduk sohbet falan ettik.. (Sağolsun !! )) Sonra o gitti.. Ben yalnızdım.. İnternet için Rathaus’dan wireless şifresi vermişlerdi ama şifreyi doğru giremiyordum bir türlü... Yalnız kaldıktan sonra uzun uğraşlarım sonucu internete bağlanabilmeyi başardım.. Evet işte tüm herkes oradaydı.. Facebooktalardı.. Msndelerdi... O gün arkadaşlarımla iletişim kurabilmek beni çok ama çok iyi hissettirdi...

Ertesi gün tek başıma okulu buldum.. Grup halinde binayı gezdirdiler bize.. Maalesef herşey almanca konuşulduğu için anlayamıyordum.. Sadece gördüklerimle yetiniyordum.. Üniversiteyi Türkiye’deki Üniversitemle karşılaştırmayacağım .. O gün ben bu binayı öğrenemem hep kaybolurum demiştim kendi kendime ama bugün tüm kampüsü biliyorum nerdeyse J

3. gün bizi sınava aldılar.. Almanca seviyemizi belirlemek için.. Benim seviyem başlangıç çıktı.. Benim gibi 6 kişi daha vardı.. Bize bu kursa katılamayacağımızı söylediler.. Ödediğimiz parayı geri iade ettiler.. Biz 6 kişi toplu olarak başka bir kurs bulduk. Bir ay bu kursa devam ettik.. Kurs Nollendorfplatz’da hemen Ubahn istasyonunun önünde Hardnackschule idi.. Bu kursta çok güzel anılarım oldu.. Çok da güzel dostluklarım oldu..Hatta bazıları bir ömür boyu devam edebilecek dostluklar diyebilirim hala bugün de görüşmeye devam ediyorum..

Havalar o zaman inanılmaz soğuktu.. Etraf karlarla kaplıydı.. Tüm soğuklara rağmen ben baya geziyordum Berlin’de... Semester boyunca okulda açılacak olan dil kursuna gidebilmem için a2 seviyesine çıkmam gerekiyordu. O bir ay boyunca sıkı sıkı almanca çalıştım.. Ve sınavı geçtim..

Artık dönem başlamıştı. Sürekli okula gidiyordum.. Bunun yanında haftasonu partiler ve Berlin turları devam ediyordu..

Çok şanslıydım... Kimse Tandem Partner bulamazken ben ilk 15 günde bulmuştum. Üstelik hiç de çaba harcamadan.. Birinci dönem FU da erasmus öğrencisi olan bir arkadaşım ikinci dönem geri Türkiye’ye dönüyordu.. Partneriyle beni tanıştırdı.. Ve biz İrina ile Tandem Partner olduk.. Şimdi Tandem partnerden çok öteyiz... İki dost olduk.. Çok şey paylaşıyoruz İrina ile .. Türkiye’ye döndüğümde en çok özlediklerim arasında olacağından adım gibi eminim..

Berlin’e gelmeden önce günü gününe olmasa da arada bir yazmayı düşünüyordum... Ama bazen insan kendi hissettiklerinden kaçmak ister .. Yüzleşmek istemez onlarla.. Sanırım ben de içimde büyüttüğüm özlemleri dile getirmekten incineceğimi düşündüğümden çok uzun zamandır yazmayı bıraktım.. Ama şimdi özlemlerimle yaşamaya alıştım ..

Almanya hakkında daha doğrusu Berlin hakkında söyleyecek paylaşacak çok şeylerim var... Zaman sadece biraz zaman...