Bazen sadece bakıyorsun, dinlemiyorsun hatta. Çünkü karşıdaki o kadar gereksiz o kadar küçük ki! Gerektikçe konuşuyorsun, kelimeleri olabildiğince kısa tutuyorsun. "Şunu uzatır mısın? peki,tamam ya da birşey ikram etmek" gibi.. Sen onunla kısa da olsa konuştukça o kendini bi büyük görüyor ya işte ben o sahneyi izlerken çok eğleniyorum. Farkında değil aslında ne kadar küçük görüldüğünün ve gereksiz olduğunun...
İkisi bir araya geldiğinde konuştukları muhabebetler var bir de bu insanların! :D evet seçmeler geliyor!
"Ohaaaa!!! çocuğun ayakkabısı ... marka, arabası mikemmel! " Konuştuğu en entelektüel konunun hangi kozmetik markanın daha iyi olması, bir de kendi aralarında yaptıkları küçük hesaplar silsilelerine kulak misafiri olmak... Eğlenceli bir o kadar da acıklı...
Kimlerden bahsediyorum. Az çok anlaşıldı ama ben yine de söyleyim ortada con con tiki takılan, üniversiteye gelmiş ama sadece gelmiş beyin olarak hiç bir yaş aralığına tekabül etmeyen daha çok kızlardan oluşan (maalesef ama gerçek ) insan gruplarından bahsediyorum. En büyük ama en komplex düşündükleri konu yarın ne giyecekleri olan. Herkes bunu düşünür ama bu düşündükleri en büyük şey olmaz :)
Ya o değil de bir soru sorasım geldi! Mal mısınız? Malak mısınız? Onu bunu bilmem de vallahi çok gereksizsiniz!
22 Nisan 2011 Cuma
15 Nisan 2011 Cuma
Farkında değilsin!
Sırf sen al bu eli diye ben kolayı oynuyorum
Sırf sen akıllı ol diye salağı oynuyorum.
Salağı oynarken birşeyi farkediyorum, sana farkettirmeden
Ne salağı ne de kolayı oynamaya hacet yok
Zaten her türlü alırsın sen bu eli.
Söylenecek söz yok
Tükendiği yer artık kelimelerin.
Zarlar senin elinde,
Ya sallarsın ya da...
Sırf sen al bu eli diye ben kolayı oynuyorum
Sırf sen akıllı ol diye salağı oynuyorum.
Salağı oynarken birşeyi farkediyorum, sana farkettirmeden
Ne salağı ne de kolayı oynamaya hacet yok
Zaten her türlü alırsın sen bu eli.
Söylenecek söz yok
Tükendiği yer artık kelimelerin.
Zarlar senin elinde,
Ya sallarsın ya da...
14 Nisan 2011 Perşembe
Bir müdürün öyküsü :P
Hey! Sen tam olarak sana diyorum kel, şişko, kısa ve göbekli olan var ya evet tam olarak sen. Zavallıcık hayatta herşeyi yoluna koyucam diye çok uğraştığın belli ama hiçbirşeyi yoluna koyamadığın da çok belli. Koyamamışsın hiçbirşeyi anladın sen onu ya neyse... Ama bu durum sana çok koymuş olacak ki şimdi kendi çapında birilerine koymaya çalışıyorsun küçük insan! Tatminkar olmayan sadece egon değil, hiçbirşeyden tatmin olamamışsın belli.
Üstadın biri birgün bir hikaye anlattı. Şimdi onu burda bir anlatasım geldi.
Birgün organlar kendi aralarında kavgaya başlamış. O diyor bu vücudun müdürü ben olmalıyım, diğeri diyormuş ki yok ben olmalıyım. Kalp, ben olmasam yaşayamazsınız, beyin ben olmasam hayatınız darmadağın olur, akciğerler ben olmasam nefessiz kalırsınız, ayaklar ben olmasam bir adım öteye gidemezsiniz! Her organ müdür olmak için kendi propagandasını yapıyormuş.
Herkes başka bir ağızdan konuşuyormuş yani. Bir yandan da Göt:" Asıl müdür ben olmalıyım. En önemli benim" diyormuş. Ama kimse sallamıyormuş onu. Bunu gören göt çok sinirlenmiş. Nasıl sallamazsınız beni diye... Sonra bir sıkmış kendini... 1 gün ,2 gün, 3gün,... derken tüm organlar isyan etmeye başlarlar. Aman göt naptın gözünü seveyim bak hepimiz perişanız. Göt:' Beni müdür yaparsanız ancak o zaman bırakırım kendimi' demiş. Tüm organlar çaresiz kalmışlar. Mecburen götü müdür ilan etmişler.
İşte o günden bugüne götler hep müdür olmuşlar.
Niyetim kimseyi kırmak değil. Ama sanırım o müdürlerden birine rastladım geçenlerde. Geçirdiğim sinir krizinin ardından birden bu hikaye geldi aklıma. Düşündüm de haksız bir hikaye sayılmaz hani bazı zamanlar...
Üstadın biri birgün bir hikaye anlattı. Şimdi onu burda bir anlatasım geldi.
Birgün organlar kendi aralarında kavgaya başlamış. O diyor bu vücudun müdürü ben olmalıyım, diğeri diyormuş ki yok ben olmalıyım. Kalp, ben olmasam yaşayamazsınız, beyin ben olmasam hayatınız darmadağın olur, akciğerler ben olmasam nefessiz kalırsınız, ayaklar ben olmasam bir adım öteye gidemezsiniz! Her organ müdür olmak için kendi propagandasını yapıyormuş.
Herkes başka bir ağızdan konuşuyormuş yani. Bir yandan da Göt:" Asıl müdür ben olmalıyım. En önemli benim" diyormuş. Ama kimse sallamıyormuş onu. Bunu gören göt çok sinirlenmiş. Nasıl sallamazsınız beni diye... Sonra bir sıkmış kendini... 1 gün ,2 gün, 3gün,... derken tüm organlar isyan etmeye başlarlar. Aman göt naptın gözünü seveyim bak hepimiz perişanız. Göt:' Beni müdür yaparsanız ancak o zaman bırakırım kendimi' demiş. Tüm organlar çaresiz kalmışlar. Mecburen götü müdür ilan etmişler.
İşte o günden bugüne götler hep müdür olmuşlar.
Niyetim kimseyi kırmak değil. Ama sanırım o müdürlerden birine rastladım geçenlerde. Geçirdiğim sinir krizinin ardından birden bu hikaye geldi aklıma. Düşündüm de haksız bir hikaye sayılmaz hani bazı zamanlar...
3 Nisan 2011 Pazar

-Hemen okumalısın bu kitabı mutlaka diyorum..
-Hangi kitabı?
-Şu kitabı işte!
kitap üzerine konuşulur biraz ve hemen en yakın kitapçıdan bir adet alınır. MELEKLERLE YAŞAMAK...
Aldığım gün bitirdim. Burda kitabı anlatacak değilim. Ama okunması gereken bir kitap.
Evde otorite babadır ataerkil toplumlarda. Diyelim birşey istiyoruz. Ciddi bir istek ya da değil, farketmez. Bunu direk babaya söylemek, babadan istemek cesaret ister, bir duruş gerektirir. Bu yüzden de çoğu zaman annelerden yardım alırız. Anneler bir şekilde ikna ederler babayı...
Varmak istediğim nokta... Yaradandan bazı şeyleri istemeye yüzümüz olmadığı noktalar vardır. İşte bu noktada melekler yardımımıza koşar. Önemli olan ise onlarla iletişime geçebilmektir. Onlardan istemektir.. Sadece İSTEMEK.. Veren mutlaka yaradandır lakin aracının kim olduğu hayatta da her zaman önemli değil midir?
Okunası bir kitap...
25 Mart 2011 Cuma
İNANIYORUM, ÖYLEYSE OLACAK!
İnanıyorum... İnancın gücüne de inanıyorum... Neye inanırsan onun olacağına inanıyorum. Bu düşünceyi reddedenlerin gerekçesi kadar saçma gerekçe var mıdır? Neymiş her inandığımız olsaymış, dünyada herkes herşeyi elde edebilirmiş. Oysa bir sürü kaybeden insanlar varmış.
"İnanmak" kelimesi çok basittir. İstediğiniz zaman telafüz edebilecek kadar kolaydır söylemesi.. Ama inanmayı başarmaktır mesele. İşte onu herkes yapamaz. İnanmak kocaman bir yürek gerektirir. Kocaman ve cesur... Bazen inandığımızı sanarız ama kendimizi kandırmaktan öteye gidemeyiz.
Pozitif düşüncenin gücüne inanmak lazım...Son zamanlar böyle şeylere merak salmış durumdayım. Subliminal mesajlar, empati, pozitif düşünce falan filan.. Ve son günlerde hayatımda ilginç şeyler olmaya başladı. Tesadüf olduklarını düşünmüyorum. Bir tanesi bu yazıyı yazarken oldu mesela.
Malum bu haftasonu hava çok güzel.. Yarın bir adalara gitmek istedi canım.. Arkadaşımı aradım yarın ne yapıyorsun? diye sordum . Cevap: Adalara gidiyoruz. Sen napıyosun?
"The Secret" ı okuyan birçok arkadaşım saçma olduğunu söylediler. Ama orda yazarın anlatmaya çalıştıgı aslında çok farklıydı. Birşeyi ağızla istemek önemli değil, kalple isteyeceksin. Dinde böyle birşey değil midir zaten? Allah'ın varlığına bütün kalbimizle inanıyoruz ve bizi zor durumda bırakmayacağına da. Buna gerçekten inanıyorsak zor durumda kalmıyoruz ve istediğimizi istediğimiz kadar alabiliyoruz hayattan. Önemli olan ne istediğimiz bilmek ve onu istemek...
Ismarlayacaksın... Ben bunu istiyorum ! diyeceksin. Dünyada yerinden oynamayacak bir taş gösterin bana . O zaman istediğimiz taşı yerinden oynatmak bizim elimizde. Bu da inanmakla başlar. İnanan insan çalışır ve çalıştıkça başarır.
Ben de inanıyorum. Ve istiyorum. Evet bekliyorum. Neyi mi? Ben ne istediğimi biliyorum başkasının bilmesine ne lüzum. Yoldadır şimdi ama ne kadar yolu var henüz bilmiyorum.
"İnanmak" kelimesi çok basittir. İstediğiniz zaman telafüz edebilecek kadar kolaydır söylemesi.. Ama inanmayı başarmaktır mesele. İşte onu herkes yapamaz. İnanmak kocaman bir yürek gerektirir. Kocaman ve cesur... Bazen inandığımızı sanarız ama kendimizi kandırmaktan öteye gidemeyiz.
Pozitif düşüncenin gücüne inanmak lazım...Son zamanlar böyle şeylere merak salmış durumdayım. Subliminal mesajlar, empati, pozitif düşünce falan filan.. Ve son günlerde hayatımda ilginç şeyler olmaya başladı. Tesadüf olduklarını düşünmüyorum. Bir tanesi bu yazıyı yazarken oldu mesela.
Malum bu haftasonu hava çok güzel.. Yarın bir adalara gitmek istedi canım.. Arkadaşımı aradım yarın ne yapıyorsun? diye sordum . Cevap: Adalara gidiyoruz. Sen napıyosun?
"The Secret" ı okuyan birçok arkadaşım saçma olduğunu söylediler. Ama orda yazarın anlatmaya çalıştıgı aslında çok farklıydı. Birşeyi ağızla istemek önemli değil, kalple isteyeceksin. Dinde böyle birşey değil midir zaten? Allah'ın varlığına bütün kalbimizle inanıyoruz ve bizi zor durumda bırakmayacağına da. Buna gerçekten inanıyorsak zor durumda kalmıyoruz ve istediğimizi istediğimiz kadar alabiliyoruz hayattan. Önemli olan ne istediğimiz bilmek ve onu istemek...
Ismarlayacaksın... Ben bunu istiyorum ! diyeceksin. Dünyada yerinden oynamayacak bir taş gösterin bana . O zaman istediğimiz taşı yerinden oynatmak bizim elimizde. Bu da inanmakla başlar. İnanan insan çalışır ve çalıştıkça başarır.
Ben de inanıyorum. Ve istiyorum. Evet bekliyorum. Neyi mi? Ben ne istediğimi biliyorum başkasının bilmesine ne lüzum. Yoldadır şimdi ama ne kadar yolu var henüz bilmiyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)