23 Aralık 2011 Cuma

Hoşçakal Beylikdüzü, Hoşçakal akmayan trafik! Ben İstanbul'a taşınıyorum!

Düzen düzen dedim. Al işte bana düzen bir parça.. Artık Mecidiyeköy'de yaşıyorum yehuu!! Artık bir evim var... Bundan sonra ister atayın ister atamayın keyfinizi beklemedim yapacağımı yaptım. Bir çok şey gibi sen de umrumda değilsin MEB.

İş güç koşturmaca günler hızlı geçiyor. Blog duymadığın çok şey var bende ev arkadaşım, iş arkadaşlarım, başka arkadaşlarım, vs.. O değil de artık İstanbul'da yaşıyorum:) Cevo ya 5 dakka evim bekleriz efenim. Neyse ama yine de yoğunluk devam ediyor. Biraz da ben öyle olmasını istiyorum, yoğun olunca kafam başka yerlere dağılmamış da oluyor.:)

Şimdi arkada Nazan Öncel'in AŞKIM BAKSANA BANA mı var. Bu şarkıyı dinlerken çok eğleniyorum, elimde değil. :)

Bugünlerde İstanbul acayip bir soğuk.. Eve zor attım. Özel dersim vardı 2 saat erteledim. Arkadaşım mesaj atmıştı trt1 de türk sineması vardı. Oturup bir güzel izledim. Ev de sıcacıktı. Türk sinema keyfi, paha biçilmez!!

Bu arada yılbaşı geliyor.. Kesinleşmiş bir planım yok henüz. Bakalım nasıl geçecek bu yıl..

29 Kasım 2011 Salı

Hayır olacak!

Lisans diplomamı almak için lisedeki sınıfımda üniversitedeki arkadaşlarımla birlikte bekliyordum. Bir tarafta annem ve babam adımın okunmasını bekliyordu. Ama ismim okunmadı bir süre, ben huzursuz hissettim kendimi. Huzursuz olduğumu gören, töreni sunan kişi ismimi okudu nihayet. Diplomamı elime aldım, üstündeki bilgilerin bazıları bana ait değildi bile. Mesela diplomanın üstünde bir adamın fotoğrafı vardı. Problem ise Öss'ye girerken yanlış bir şey yapmışım. O yüzden şimdi lisans diplomamı zamanında alamıyordum. Yapmam gereken şeyler vardı, ondan sonra alabilecektim diplomamı. Bir şeyler eksik kalmıştı...

Bu rüya beni çok tedirgin etti. Bir şeyler anlatmaya çalşıyordu sanki...

Sonra sabah uyandım. Gazetelere baktım. Sayın ME bakanımızın canı sıkılmış, konuşmuş bir şeyler. Bize(öğretmenlere) olan sevgisinden bahsetmiş!

Artık çok sıkıldım! Atamıyorsan adam gibi atama!60 bin öğretmene ihtiyacımız var diğerleri başka alanlara yönelsin! Bu ne demek hocam ? Bizim sizin gibi bakanlarımız oldukça daha çok öğretmene ihtiyacımız olacak; çünkü siz daha 4 işlem bile yapamıyorsunuz. Yazık! 88 bin tane ücretli öğretmen nasılsa boyun eğiyor de mi? 88 bin tane ücretli öğretmen çalıştıran zihniyet hangi vicdanla yapıyorsun bu açıklamayı. 2005'den bu yana uyguladığın o yapılandırmacılık, çağdaş eğitim yöntemleri çerçevesinde uyguladığın müfredatta ısrarla çalışmaya devam eden, kendilerine yeni bir şey katmaktan aciz, emeklisi çoktan geçmiş öğretmenleri hiç hesaba katmıyorsunuz!

Bazen düşünme yetimi kaybetmek istiyorum ki anlamayayım bu rezillikleri ve üzülmeyeyim. Çağdaş eğitim adı altında gerçekleştirdiğin fatih projesi nasıl gidiyor hocam? 24 kişilik sınıflarda eğitim verecek 150.000 öğretmenden ne haber?

Şimdi diyorsunuz ki 264 bin atama bekleyen öğretmenden bizim sadece 60 binine ihtiyacımız var. Diğerleri başka alanlara yönelsin.

Sonuç olarak bugün çok anlamlı bir rüya görmüşüm. Bir şeyler eksik kalmış , tamamlamam gereken şeyler var. İçimde çok farklı cümleler de var ama söylemeyeceğim burda... Mevlana'nın dediği gibi... Sırlarım gönlümde kalırsa daha hızla gerçekleşir!

24 Kasım 2011 Perşembe

İzinde olurken bu kadar zorlanmamayı isterdim.!


Birileri özür diledi ve başka alanlara yönelmemiz istendi. Efendim asıl biz özür dileriz ki bu mesleği seçtiğimiz için. Ne büyük bir günah işlemişiz meğer öğretmen olmaya karar verirken, biraz geç farkettik.. Bağışlayın... Şimdi söylediniz ya başka alanlara yönelin diye. Bize rehber olduğunuz için size minetterız. Biz bu ulusun ne şanslı evlatlarıyız ki bize yol gösteren büyüklerimiz var :) Diyorlar ki git ne iş olsa yaparım de. Ne yapmamız gerektiğini bile söylüyorlar. Daha ne yapacaksınız!

Ben bugün öğretmenler günümü kutlayanlara teşekkür ediyorum. Ve bugün birinin eksikliğini bir kez daha çok hissediyorum.

Yaşlı,genç,çocuk,kadın herkese yeni harflerle okuma yazma öğretilen millet mektepleri 24 KASIM 1928 tarihinde açılmıştır. Millet Mektepleri'nin açılışı ve Atatürk'ün Başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım günü 1981'den (Atatürk'ün doğumunun 100. yılı) beri Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır...Kutlu Olsun...


Seni çok özlüyoruz... BAŞÖĞRETMEN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK!

22 Kasım 2011 Salı

Carpe Diem!


Peki ben neden şu son gülerde son günlerim kalmış gibi düşünmeye başladım. Bu cümleyi kurarken kulaklarımda Steve JOBS' un cümleleri çınlıyor. Bugunün son günününüzün olduğunu bilse idiniz bugün yapmayı planladıklarınızı yapmak ister miydiniz? Hayır ben istemezdim. Şimdilerde şubat atamaları ile Türkiye'nin herhangi bir yerine gitme olabilitesi olan biriyim. Yani İstanbul benim için hayatsa bu da ahayatımın son bir kaç ayı diye düşünebilirim. Bu durum hem korku hem de macera kokuyor. Ne olur ki bir kaç yılım bir köyde geçse? Depresyona girerim? ya da durumdan zevk almaya çalışırım. Bir defa adapte olmaya çalışırım oraya. Onlar gibi görünmeye dikkat etmek gibi. Hatta yazacak malzemelerim olur. Böyle düşünürken de Elif ŞAFAK'ın AŞK kitabından
"Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üst...ünden daha iyi olmayacağını?"

Neden endişeleniyorum ki ayrılacağım için burdan. Belki de daha iyidir hayatımın altı üstünden. Beni burda bağlayan ne var? Beni burda bağlayanlar hep burda duracaklar, birgün geri döndüğümde İstanbul güzelliğinden bir şey kaybetmeyecek. Beni buraya bağlayacak başka bir şey de yok zaten. Burda aşklar bile çöplük... Küskünlükte var biraz bazı şeylere. O yüzden korkmuyorum artık hayatın bana getireceiği yeniliklerden, istediği gibi açsın kartları. Mantıklı oynayacağım diye başımı ağrıtmayacağım. Şu an İstanbul'da nefes alıyorum, ileriyi düşünüp de şimdi mi boşa harcamanın luzümü yok.
Bugün hava güzel, ben güzelim... O zaman dışarı çıkmalı. Taksim sokaklarına gidip biraz kitapçı gezesim var.. Topuklu giymesem iyi olur diyeceğim ama yanımda düz ayakkabımda yok.. Ah kız olmak! Neyse tıpkı öğrencilik günlerimdeki gibi.. Gündüz Taksim'de olmak...

20 Kasım 2011 Pazar

Resimden çok çerçeve...


Bazen açık açık söylememek dillendirmemek gerekir sevgini. Çünkü dillere düşürüp de kıymetini azaltmış olursun. İçinde kalması daha hayırlıdır bazen. Karşındaki o sevgiyi hakedense zaten hissetmeli senin kalbinin atışının rengini. Duyamıyorsa ya da hissedemiyorsa seni, unut gitsin diyemem, sevmekten vazgeç hiç diyemem. Sıkma hislerini, bırak kalbin istediği gibi atsın. Ama yavaş yavaş kıs dilinin sesini. Parmak uçlarında yürümeye başla.. Son olarak kapa kapıyı, ardında kalanlar,hissettiklerin yine senindir, dert etme. Kapıya kulak verip de ayak sesleri bekleme. Umut etmek güzeldir. Ama fazlası yorar yüreğini. Başka şarkılar dinlemeyi dene biraz da. Belki seviyosundur nihavent makamını. Bilemezsin geleceği yaşamadan, denemeden, görmeden...

Şimdi elini uzattığında dokunabildiğin için mi kafanı kaldırıp bakmıyorsun? Ne zaman çağırsan geleceğimden emin olduğundan mı düşünmüyorsun birgün hiç gelememe ihtimalimi? Bir dinlesen beni, ne kadar masumdu sana olan bu bendeki, bir dinleseydin...Bu kadar yalan içinde ne kadar gerçek olabileceğimi görseydin... Sessiz bekleyişlerim oldu seni, gelmedin.. Resimden ziyade çerçeveye odaklanıyorsun derken, dinleseydin beni. Dinlemiyorsun...Bir yerden sonra sesim çıkmaz olacakmış gibi benim de... Çünkü sen konuşmadığında başka sesler geliyor kulağıma ve ben kendi sesimi duyamıyorum...

18 Kasım 2011 Cuma

Biraz düzen , bi miktar da Belirlilik!

Tek istediğim bir parça düzen biraz da belirlik. Hayatımda bu malzemelerin eksik olması tadımı kaçırıyor. Hoş çok da düzenli bir insan değilimdir. Yani simetri hastalığım ya da kıyafetlerimi renklerine göre katlamak derecesinde düzenli değilimdir. Ama artık o kıyafetlerim, ayakkabılarım ve takılarım bir gardroba girsin ve uzun süre orda dursunlar.. Bavullardan çantalardan sıkıldım! Sonra ne zaman nerde olabileceğimi tam olarak bilemesem de tahmin etmek istiyorum çok mu şey istiyorum? Bir süredir arkadasımda kalıyorum. O işe gidiyor her gün ben de dersim oldukça evden çıkıyorum. Şunu farkettim, evde durmayı özlemişim. Belki garip bir şey çünkü ben garipsedim. Evi temizlemek, yemek yapmak bana mutluluk verdi. Bir an kendimi ev hanımı gibi hayal ettim. Hatta şimdi bu cümleyi bu bloga yazarken bile güldüm. İçimdeki evcil kadın ortaya çıktı. Ama İstanbul'un koşturması, kalabalığı o kadar yormuş ki beni evde geçirdigim şu 2 gün bana ilaç gibi geldi. İnsanın bazen hayat muhasebesi yapmak için kendi ile başbaşa kalması gerekiyor gerçekten. Bence ben zaman zaman yalnızlığı seviyorum. Ve zaman zaman en yakınlarıma anlatmadığım şeyleri en uzağımda belki de hiç tanımadığım kişilere anlatmayı da seviyorum. Nerde yaşarsa yaşasın, eğitim düzeyi ne olursa olsun herkesten öğrenebileceğim bir şey olduğunu biliyorum. Dışardan hep soğuk görünsem de kendini beğenmiş gibi dursam da hatta ukala ben aslında iyi biriymişim :)

Ne diyordum en başta biraz düzen biraz da belirlilik istiyorum.. İstanbul ile aram bozuk bu yüzden. Belki de uzatmaları oynuyorum onunla da. Filmin en sıkıcı yerinde duruyorum, ne zaman atraksiyon olacak onu bekliyorum...

6 Ekim 2011 Perşembe

İstanbul kurtulmuş bugün, hadi uyuyalım!

Bugün günlerden 6 Ekim .1923 yılında bugün atalarımız yememiş, içmemiş, uyumamış, çalışmışlar, savaşmışlar ve kazanmışlar. Neyi mi kazanmışlar? Köprüsünden her geçtiğinde "Güzel İstanbul!" diye iç geçirdiğin bu şehiri.

Şimdi bugün, bu olayın şerefine biz napıyoruz? Okulları tatil ilan ediyoruz. Süper ! Hatta ALKIŞ! İnsanlar yıllar önce bugün canla başla çalışırken, biz bunun şerefine bugünü yatma günü ilan ediyoruz. Zaten böyle bir anlayış bir tek benim ülkemde var. Yıllar önce bugün çok çalışmışız, o zaman hadi bugün yatalım.

Diyeceksiniz ki sen öğrenci olsan hoşuna giderdi ama bu durum. Ben öğrenciyken tabi hoşuma giderdi, hatta "1 gün az, şunu 1 hafta yapsak!" derdim. Öğrenci böyle düşündüğü için onu kimse suçlayamaz, suçlanacak biri varsa öğrenciyi böyle düşündüren sistemdir. Felsefe bariz, "İFK= İlk Fırsatta Kaytarma" Bugün de görüyoruz ki ilk fırsatta kaytarılmış. Kaytaracaksanız da bunu istanbul'un kurtuluşuna maletmeyin bari, bu güzel şehri bu amaçta kullanmayın, o uğurda can verenlerin ruhlarına ayıp!

Kendimi bazen huysuz, her şeye kulp bulan yaşlılara benzetmeye başladım. Bu sıralar her şey batıyor gözüme. Halbuki eskiden beri böyleydik. Elektrikler kesildi yarın okulları tatil yapalım!( mübalaga! ama bekliyoruz böyle bir tatil :) )

Ha bu arada Dünya'nın en çok tatil yapan ülke hangisi bir fikriniz var mı? E onu da bir açıp google amcaya sorun lütfen! Şimdi ben söylersem sen söyledin olur.

4 Ekim 2011 Salı

Pişmek Lazımdı!

Uzun zaman oldu şöyle ağzımın dolusu Türkçe yazmayalı. Özledim, doldum, taştım, derken buraya düştüm.

Hayatın oyun olduğunu düşündüğümüzde, kurallarına göre oynamak zorunda kalırız hep. Oysa farkına varmayız ki kurallara uydum, uymadım diye serzenişlerin kucağında yaşlanırken hayatı yaşamayı unuturuz. Diyorum ki bazen elalem ne der'i bırakıp, elalem ne derse desine baksak!

İnsanların senden için asla yapmaz dediği bir şeyi yapman gibi mesela. Bu zamana kadar hep yanlış olduğu söylenilegeldiği için birşeyi yapmadığın oldu mu? Tıpkı hiç tadına bakmadığın çikolatayı sırf bir başkası beğenmediği için ömür boyu tatmamak gibi.

İnsanız biz, yanlışlarımız ve doğrularımızla insanız. Yanlış yaptın diye birisi seni hayatından siliecekse; 1 yanlışın tüm doğrularınıı götürecekse; o insan silsin seni zaten hayatından. Böylece hayatının en büyük yanlışlarından biri doğruya çevrilmiş olur.

Şu YANLIŞ diye bildiklerimizin aslında korkularımız olmadığını nerden biliyoruz? Mesela hiç hayatınızda sizin için yanlış olduğunu düşündüğünüz karşı cinsten birini her gördüğünüzde içinizin titrediği olmadı mı ya da sizin için yanlış olduğunu düşündüğünüz bir hedefe başka birinin ulaştığını gördüğünüzde üzülmediniz mi hiç?

Aslında onlara yanlış demek korkaklığımızı bastırmaktan başkası değildir. Başaramamaktan korkmak. Zaten iki yol var başarmak ve başaramamak. Başardığımızda başarmış oluruz ki; bu bizi mutlu eder.Deneyip başaramadığımızda da bir şey kaybetmiş olmayız; çünkü birşeye yanlış deyip hiç denemediğimizi düşünürsek, ikisinde de elde kalan aynı oluyor. Birinde denedim olmadı ama elimden geleni yaptım; diğerinde acaba denesem olur muydu diyoruz. Diyeceğim o ki dış sesleri kapatıp içimize bakalım. İstediğimiz bir şeyler olmuyorsa; korkup kaçmaktan değil, "denedim ama olmadı" dan olsun. O zaman "keşke" sayısı azalır cümlelerde...

Bu yazı nerden mi esti. Hayatımda hiç yapmam dediğim, çılgınlık olarak gördüğüm bir şeyi yaptım. Yaparken çok farklı bir kimlikle baktım dünyaya. Pişman mıyım? hayır. Şaşkın mıyım? evet. Üzgün müyüm? biraz ama geçecek biliyorum.

Biraz daha tanıdım kendimi. Sandığımdan daha cesurmuşum meğer... Ayaklarının acıyacağını bile bile ateşe basmak gibiydi. Ama hayattaysak pişmek lazımdı bazen kısık ateşte, bazen de cayır cayır alevlerle...

29 Eylül 2011 Perşembe

The Technology

There are a lot of things to say about Technology. I am writing about Technology. Because Ido who is my teacher at the language course wanted me write it, so ı must do it! :)

Sometimes ı hate from technology as i said before at the class. Why? For example in the last year, i had to prepare some presentations for my lectures. But one of my laptops didn't work. Ok ! That was not big deal. Anyway i had netbook which was small one. But guess what happened?! The virus entered in my computer. I had no time to get repaired them, then i borrow a computer from my friend. Again guess what happened! Again virus!! I was getting crazy. The presentation had to be prepared the day after. The problem was from internet network. The Computers were taking virus from network. At that day i hated from all computers. But that was only for the day:)

All the kidding aside, of course technology is very useful for the humanity. Comminication, transportation, shopping, travelling ,...etc. We use it at all place and time.

The worst thing is about technology is that sometimes it uses us unlike we use it. We don't have to let that. What i mean? I mean that we don't have to spent time for Facebook and some plays on the computers. Furthermore we mustn't use it for the badness. If someone enter your e-mail box , would it be nice?

If we use it cleverly, we can upgrade everything which are on our life. Let me tell a remeberance about technology. I attended Erasmus exchange program. Before ı had gone to Germany, i added some guys on my facebook from the network of my uni and spoke with them about city, country, culture, ..etc and when i went there, ı had a lot of friends who were helping me. Even, one of them picked me up from airport. Namely, ı use facebook, doesn't facebook me :)

Also, ı can speak with my mom and dad everyday because of technology, i can arrive wherever ı want easily because of technology, ı can cook delicious foods because of again technology... i can count very useful thing about technology.

Even, because of technolgy we can learn about ex-friends. Who have a relationship with who? :) That was also the thing which technology provides us:D

On the other hand, sometimes technology makes me sad. ı receieved some negatives or horrible news with technology like murder, attack, aggression ..etc. I advise the film which is about technology. its name is "Vizontele" If you watch it, you will see what ı mean.

There are a lot of words about technology. But at the beginning i said i hated from it. Sometimes liking it is very impossible. Unfortunately, the countries produce very diversity bombs, guns, .etc. that is why ı doesn't like it much...

In all event, when i look negatives and positives, the pozitives are more than negatives, consequently i am glad to meet technology !

27 Eylül 2011 Salı

Good bye!


I don't like saying good-bye somebody who i like. Yesterday, ı was at the Atatürk airport /international departman to say good- bye her. Şule, her son and me were there.

Irına stayed at our house for 9 days. We were accustomed to her. her speaking Turkish slowly , meeting with her and came back house together after my couse exit, talking about man, her calm standing...etc.

I went to everywhere with her in Istanbul except Galata Tower. We saw some negatives and pozitives in Istanbul. For example, after we had arrived to Big Island, we found ourself in the fighting. A chair hit the leg one of us. One of us escaped to the interval street, one of us watched the events with her all calmness. Then we get on Fayton which is used to in Big Island as a transportation vehicle. We toured the Island. Then came back the house.

In another day we went to Anadolu Kavağı. It was first time for me as well. It was fantastic place to see. Sometimes Irina was bored because of we were taking photo much:) And sometimes i realized that she was bored again because of our speaking in Turkish. After realized that ı spoke in English.

At all events, the last week was very very exhausting for us. But it was possitive exhausting i think though sometimes we couldn't feel our feet:)

I am very glad to meet you irina. You were in Istanbul, that means our relationship flood from Berlin.

But ı have to say something. if only ı didn't make up, when we went to airport. Because after saying good-bye,my face was horrible:) But never mind, as you know the make-up is not big deal for me;)

we are looking forward your next trip to Turkey:) Also in the short time ı want to fly to Berlin ...

Pc: We love you and will miss you !

26 Eylül 2011 Pazartesi

Dream!

Now, it is 04:00 o'clock. i waked up from my dream. it was really strange. I was speaking in English and talking about the death of my uncle(brother of my mom) with my aunt. But in reallity he is not died. Even, ı remember what i said in English "Yeah maybe he wasnt good son of his parents,also he damaged his close relativies much. Anyway the death of him makes me thinkful and depressed."i said many sentence in English .But the strange was that i dont meet my uncle. We dont like each other. But in my dream ı was very sad because of his death. i waked up and now ı am writing here. My feelings are strong. Sometimes i am very afraid from feeling emotion and anticipating somethings. One of the that's why ı believe in God. Now i wanna speak with my mom and dad. I would like to call them. Also i can do this, luckily.But not in this time.I love them,though we have some problems sometimes. I am very thankful to God because of i can hear the voice of my family whenever i want. Now ı would like to be a little daughter of them and after waking up of my dream ,ı would like to go their bedroom and sleep with them.
In the morning the first thing i will call them and hear their voice. and also of course asking about my uncle:) I hope everything gonna be all rigth.. Now ı go to bed again and hope to sleep easily:)

22 Eylül 2011 Perşembe

Hearing Istanbul!

in her country, after working half a year, you can have a holiday. She chose Turkey for her holiday and visited me. i had a opportunity to smell istanbul with her. Drinking tea and walking at Moda coast, shopping in Kadıköy, going to sultanahmet,to kapalı çarşı,to taksim to beşiktaş to ortaköy to eyüp to minyatürk to pierre lotti hill. Visiting all of that place in 4 days was impossible for me. But with her it was absolutely nice. Sometimes, ı felt myself like a tourist. Because of her, everybody( salesman, mareketman.. etc.) was speaking with me in English and ı pretended like a toursit. Some beggar came to us and wanted something like money, and ı pretenden like ı couldnt understand him/ her. But one of them who is child, wanted me to buy Börek (it is traditional Türkish food) and i couldnt stand him, buid börek for him. it is the thing she doesnt like it that salesmen disturb the tourist with calling them.

While we were touring in istanbul, also we were speaking about the gaps between Turkey and other country as well. When we were on the Istiklal street, the collage girls were walking in front of us. Their skirts were really really short for a higschool student. Normally, it doesnt catch my attention, but she said how they were short and if she were boy who was in puberty age, that cathed his attention. She was right but i was astonished about her comment about this topic. She is from Europan and thinks like that. But if somebody who is from Turkey said that like this, he would be conservative. That was really really sociological issue. Unfortunately,some of us cant differentiate modernity and exhibitionizm.

Even though traffic, crowded etc.. i understood that one more time again. İstanbul is great. maybe it is hard to live but if you love to manage hard, istanbul is great to live as well. You are wellcome Irina!

Tomorrow, we are going to Big islands and adventure will go on until Tuesday. But today,it is the rest time for me :) i wanted to stay at home and did my stuff ....

16 Eylül 2011 Cuma

Terrible Transportation!

it was awesome! Indeed awesome! This situation can be only in Turkey, i think. since 5 days, i have gone to the course. The course finished at 19.00. After i had gone out from course, in 20 minutes later i arrived Avcılar, but after Avcılar the catastrophe was starting. i waited 50 minutes for bus. Yeah it was there, at least!but, it was full. i gave up to get on and waited for the second one. Meanwhile i was getting angry. when i was got on bus, the driver said the people that they neednt have paniced, anyway the second bus would came there. i said loudly:"It is never like that, i am waiting for 50 minutes. For 5 days my psychology have got out of order.!" My voice was weepy, but haven't cried at that time. A few passanger were agree with me. The passanger said to driver not to take any passenger after all. He agreed, but at bus station, when he saw the passanger who wanna got on bus, he attempted to take them to bus. After the other passanger got on bus, ı felt a big weight on me. That was the last point for me.Anyway, my balance was lost. ı started to cry and said:" it is enough. What do you suppose about us? Do you think if we are human or something else!, ı cant breath! it is enough!!" Then he apologized to me for taking the more people, but ı was trembling still. After a while at the back of bus the people had argue with eachother. One of passanger who is a doctor said: "Everyday, the people who had accident come to me and the people who stand in the bus are always died.Why dont you increase number of busses ?" Yeah the doctor gave me good moral. At that time ı cried more. i was all nerves.Maybe that was nervous attack. Somebody got me to sit and rubbed my hands with cologne.

Hopefully at that night i could arrive at home. Henceforth, ı will be taken with car from Avcılar. That night was awesome. Maybe, everybody mustn't collapse to İstanbul. i dont know, maybe me too...

15 Eylül 2011 Perşembe

I HAVE MISSED U KADIKÖY!

Kadıköy! You were my home. You remind me of my last 4 years of my studentship.
I like you, because you are warm like home. You have Moda coast, which ı am dyign for it.

it has been a long time since i last visited you. Walking on the streets, shopping, drinking coffe or going to Akmar passage... Maybe after many years, when ı look back, i will be saying that they were nice days of me.

By the way, ı left my job. it was not for me. it killed my social life. it is like a commercial enterprice more than a school. Now i feel free, ı can do whatever ı want.

ı wanna share something with you. When ı say to somebody ı am a maths teacher, nobody believes me. Why? ı dont know. For example, while ı was shopping, the salesman asked me if ı was student and ı said that ı had been student. He didn't belived me. That was not the first time. From so many people ı heard that. Actually sometime it can be funny:)

Now ı am turning back to studying English .. see u later!

13 Eylül 2011 Salı

The guest from Berlin!

It is in the morning and ı am at home, listening Cem Adrian. i feel much more free because of some reason. At least ı will able to live istanbul. On Saturday my friend who is from Berlin will visit me. ı have just get message from her. she asked me if ı want something from Berlin. ı am just excited to see her. She was my guardian angel, when ı was there. One day she got up at 5.00a.m for me and came with me to foreign bureau to extend my visa. it was too cold. And she waited for me maybe for 3 hours. That was just one of them. Now ı am very pleased that she will be in istanbul in the next week.) ı hope ı can make her satisfied with being in Istanbul. ı am looking forward to her impatiently:)

11 Eylül 2011 Pazar

The meeting of Parents !

Today we had parents meeting at school where ı work as a mathematic teacher. Until meeting ı hadnt thought about the meeting. After the speech of our manager, we introduced ourselves. While ı was speaking, ı was so excited. After my speech, ı was astonished about my anxiety. Normally, speaking in front of the people doesnt make me excited, but this time was different. Everybody was looking at me as if ı would say something so important. they were looking at me with appreciation.

After meeting, some parents came to me and asked about their children. I replied their questions and explained how they should treat their children. At that time ı felt like a teacher. i realized that ı was very pleased with being a teacher. Being a teacher is not just graduating from Uni. or having high degree from universty doesnt mean you are a good teacher. Every teacher must learn how to treat teenager. Sometimes i feel like mother for my student.(In reallty ı feel like a child :P )) I really love all of my students.

ı wanna get master's degree on Education. Especially over math education. ı would like to research if every child can understand maths. Or what to make at the beginning for Match Education.
Unfortunately there are a lot of cracks in our education system. Recently, ı have read an article about the education system of Singapore. The point which Turkey is supposed to be is there.

9 Eylül 2011 Cuma

The days!

today ı wanted to write about my days of this week. ı have worked part-time as a maths teacher at private school since last monday. At the first day i couldnt feel like that belonging there. But a while time later, after teaching students and joking with them, feeling that they liked me , ı felt better. More and more ı feel like a teacher. The most beatiful thing is spending time with my students. Otherwise ı cant stand many stuff of my work, like calling the parents of students and convince them to attend our school:P it doesnt bother me. ı do it just for my work. ı am only the teacher not marketman:P

But ı dont think to continue working there, because it takes much of my time, so ı cannot take care of myself, can not live İstanbul and it is not already my dream job.

ı am writing in English, cos ı have attended Toefl course. ı have to pass Toefl to get master's degree. Because master's degree is a step for me to stay in Istanbul.

Sometimes the life makes me sad but usually it makes me smile. Seeing the thin lines is very important. One of them is communication with people. I realized that again one more time today. Today while i was going to work, an old woman with her grand daughter got on elevator. Then i said "Hi, good morning". At first, she was astonished but then she replied me:)

After a few minutes later she said to her grand daugter " Look! there is still people who saying eachother "Hi". Then turned to me and continued her speech "Dont lose this charecteristic! be always like that" ı smiled and felt happy.

ı think that it is kind of sociological situation. The age has changed, depend on this change, everthing has changed. Sometimes ı ask myself whether we are human or somethingelse. Because sometimes for a something which is so unimportant, the people can hurt each other
easily.
People don't look eachpther's eyes while speaking. Even, we cant love bravely. Because we think,as if people would hurt us when let them come into our heart.

4 Eylül 2011 Pazar

Bu sefer ki...

Vardır ya sahneler dizilerden, filmlerden…
Küçük bir kız iken sonunu merakla beklerdim..
Esas kız üniversiteyi bitirir. Bir zamanlar yuvadan uçan yavru kuşun tekrar yuvaya dönmesi beklenirken o özgürlüğün savaşını vermeye adamıştır kendini. Halbuki ailesi ister ki dönsündü evine, hem çok da iyi kısmetler beklerdi , sürekli soran olurdu kızı.
Aile asi ilan eder kızı sonunda.. Onlara göre kız asidir, saygısızdır.

Hiç bir İstanbul’a dönüş bu kadar zor olmamıştı. Kalanların gidenin yüzüne bakmadığı bir veda. Ne kadar inanmasa da insan düşünüyor, acaba beni sevmiyorlar mı diye. Oysa bu hayat benimdi artık. Taşları istediğim gibi dizmeye hakkım vardı.
Bu sefer ki ayrılmak, karşına almaktı bazı şeyleri…
Bu sefer ki ayrılmak;
Söylenecek çok sözün olması ama susmasıydı kızın…

25 Ağustos 2011 Perşembe

Bedeninle ruhun aynı yerde olsun :)

Şimdi İstanbul'un yanağına küçücük bir hoşçakal öpücüğü bırakıyorum. Kocaman hoşçakal dememek için uğraşıyorum. Döndüğümde hiç bir şeye kaldığım yerden devam ediyor olmayacağım onu biliyorum. Gitmeden bir 20 dakikamı ayırmak istedim buraya.. İçimdeki cümleler isyana kalktılar.

Güzel günler pek yakındır. Hayatımda bahar temizliğine başlamak gibi bir şey... Bahar temizliği ile tüm gereksizleri çöpe atmak ve kullanılmayanları ihtiyacı olanlara vermek, bazı şeyleri de geri dönüşüme yollamak...

İdealler, hayaller; içimde uyuyorlar; uyuyorlar ki büyüsünler. Uyurken güzel rüyalar görsünler...

Daha güçlü, daha ayakları yere basarken bir o kadar da ayakları yerden kesilircesine durmak vardır ya... Öyle durmalı bir hayatta. Ayakların yere basarken öyle bir an geldiğinde yerden kesilmeyi bilmeli...


Neyse cümlelerim bu kadar özgürlük yeterli şimdilik size! Susun bakalım biraz da ben bir şeyler anlatayım :P

Bugün metroda MP3 Player dinliyordum. Teyzenin biri koluma dokundu beni dinle dercesine. "Bunu sokakta kullanma" dedi. Neyi diye sordum kolumdaki bilekliği kastettiğini düşünmüştüm. Halbuki kulağımdaki Mp3 ten bahsediyormuş.

"Genç ve güzel bir kızsın. Bu mereti kullanınca kendini dış dünyaya kapatıyorsun. Dış dünyadaki güzellikleri göremiyorsun dedi. İnsanlara bak biraz, Kendini kapatma çevrenden haberdar ol" dedi.Gülmeye başladım, çevreme bakındım acaba yanımda yönümde yakışıklı biri mi var diye :D:D Ama bir yandan da feci eğleniyordum.

Sanki o teyze bana yukardan gönderilmiş, mesaj bırakıp gitmişti. Okuyup okumadığımı sordu. Atama beklediğimi söyledim. "Sakın istemediğin bir yere gitme dedi. Doğuya falan gitme, depresyona girersin. Muhatarın oğlu, köyün ağası seni istemeye gelir sonra" dedi. :D

Hobaaa!! :D Birden bire nerden geldi bu tonton teyze ve bana hiç yoktan nasihatlar veriyordu. haklısınız dedim:) Kulağımdaki Mp3 ü katlayıp çantama koydum. Zaten doğuya falan gitmeyecem teyzem dedim :)Biraz sohbetin ardından m.köy de indi...

Söyledikleri haksız değildi. Bedenin neredeyse ruhun da orda olsun diyordu. O gün eve gelene kadar mp3 kullanmadım. Faydasını gördüm mü? Görmedim dersem koca bir yalan olur :)

Hayat eğer yaşamayı bilirsen çok eğlenceli olması çok zor değil :)

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Doğru NOKTA!

Bugünlerde hayatı bir fanusun içinde labirent yollara benzetiyorum. Herkes için doğru noktalar var bu labirentte .. Doğru dönemeçler, doğru mesafeler, doğru tabelalar... Amaç bu doğrulara ulaşmaksa eğer; trafiğe katlanmak kaçınılmazdır. Trafiğe takıldığında sinirlenmeyeceksin, sabredeceksin, bekleyeceksin araçların sıraya girmesini. Beklerken yol kenarlarındaki tabelalarda olacak gözün ki doğru yolu kaçırmayasın...

Varacağın yere geç kalma ihtimalini düşünüp de acele etmeyeceksin, burkulursun sonunda. Hep olmak istediğin yerde olduğunu hayal edeceksin. Yanlış yollardan, yanlış noktalara ulaşmaktansa; doğru noktaya geç ulaşmak daha iyi değil midir?

Bu trafikte kimsenin canavarı olmayacaksın bir de! Kendi yolumu bulacağım diye başkalarının yolunu kaybetmesine neden olduğunda, trafik polisinin sana ceza keseceğini unutmayacaksın arkadaş!

Bazen de yolların çıkmaza düşecek. Panikleyip, bela okumayacaksın. Belki o an anayolda olsan bir kaza tehlikesi geçirecektin, bilemezsin.

Bir şeyden emin olacaksın. Kalbinin temizliği ve iyi niyet kokusunu taşıdıktan sonra sen, doğru yollar seni çekecektir kendine. Biraz sabır, biraz da tevekkül...

16 Ağustos 2011 Salı

İncir Reçeli Hakkında...

birkaç satır var içimde...


Ne ısmarlamadır, ne de yazılmış kurgu
Bilemezsin nerde ve nasıl tutulacağını.
Ama hiç aklında yokken,
Çok sevmek, çılgınca sevmektir incir reçelini.

Filmin bende bıraktığı en derin izi bu ana fikir oldu. İnsan alışkanlıklarından, huylarından durup dururken vazgeçmez. Öyle her gücün gücü yetmez buna.. Eğer bir güç gelip size hiç sevmediğiniz incir reçelinin delisi olmanıza neden oluyorsa, dikkat edin aşk kapıyı çalmış olabilir... Almak lazım içeri,zamansız da olsa bu gelen misafiri.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

İştahın kaçar!

Bir insanın iştahı nasıl mı kaçar?
Bu insan Türkiye'de yaşıyorsa sorunun cevabı ömür tüketir. Çünkü "iştahın nasıl kaçmaz?" ın cevabını vermek daha kolaydır. Daha az zamanını alır.

Haberleri izlemek eskiden bu kadar sinirlemi oynatmazdı. Çünkü çocuktum. Sorgulamazdım koca dayağından yüzü gözü moraran kadınları, evladından dayak yiyen anayı, söz verip sözünde durmayan hükümetleri, yok yere vatan uğruna şehit olanları, hayallerini gerçekleştirmenin kıyısından dönen insanları .. vs :( Daha sayayım mı?

İşte insanın iştahı böyle kaçar. Bir de değer verince su koyan insanlar... İştah kaçırmada onlar da fena sayılmazlar. Hatta baya iyiler de.

Bazı şeylere iştahım kaçtığı yetmiyormuş gibi bu ülkenin vatandaşı olmak fazlasıyla iştahımı kaçırmaya başladı. Kulağıma bir yerden fısıltılar geliyor. Dinlersem o sesleri şenlik olcak.. Şimdi sadece susuyorum, susarak gülüyorum...

14 Ağustos 2011 Pazar

Gibi...

Bir yerden sonra daha az mı konuşulur?
İçindeki ince sızının sesi midir kısılan
Bilemedim...
Bilemedim yolun sonunun nereye gideceğini
Bildiğim gitmesini istediğim yerdir.

İlla bir şeyler söylemek midir?
Görmek midir? Tutmak mıdır ellerini?
Hiç görmeden, sesini duymadan,
Hakkında bir başkasına tek kelime etmeden...

Olamaz mı?
İlla dünyaya ilan etmek mi gerekir?
Yüreğinin sesi ulaşmaz mı kulaklarına
Dudaklar bir şey söylemeden olmaz mı?

Bu öyle bir şey ki
Hani şarap şişesi gibi
Her aklıma düştüğünde açmayı istemek,
Değerlensin, pişsin, adam olsun diye
Ertelemek gibi seni, beni..

24 Temmuz 2011 Pazar

İnziva

Kaç gündür bloga bir şeyler yazamıyorum; yazdıklarımı da kendime saklıyorum. İçimde bıdır bıdır cümleler var, duyuyorum. Her cümlenin ağzının altında birer bakla var. Bakla çıkacak diye ödleri kopuyor. Birileri duymasın, bilmesin. Aslında bilsin, bilsin de ben de kurtulayım.

O kadar sıklaştı ki içimden konuşmalarım. Unutuyorum insanlarla konuşmayı. Onları sevdiğimi söylemeyi ihmal ediyorum zaman zaman. Süt-yoğurt meselesi hani! Üfleyerek yer oldum yoğurdu.

Zaten şu günlerde inzivaya çekilmiş durumdayım. Evden çıkmıyorum nerdeyse. Bugün bir Taksim'e uzama teşebbüsünde bulunayım dedim. Yoldan döndüm. Biraz benim hassasiyetim biraz da iett'nin yüzünden. Neyse eve gelip film izledim ben de. Zaten hep hayal edip durdum günlerce eve kapanıp film izlemeyi, kitap okumayı.Ama bir yerden sonra bayıyor.

Baydığı an elimde bulunan bir adet stres topuna başvuruyorum. Bu stres topu 2.5 yaşında, Nişantaşı doğumlu ama cennet mahallesi doğumluymuş gibi davranan, doğuştan her şeye muhalefet, yemeğini kimseyle paylaşmayan, bıdır bıdır dilleri olan, gördüğü her şeyden canı çeken, gür sesli ama zaman zaman işine geldiği yerde sevimli takılan, eli çok ağır olup vurduğunda baya baya acıtan ama ama aynı zamanda dünyalar kadar sevimli olan bir insan yavrusu.

Pelteeee nerdesiiinn? İşteee burdasıııın? demesi, ya da sinirlenince kaşları çatması, küsünce hıh deyip kafayı diğer yanına savurması ve gözleri kıpır kıpır kırpması, ben seni çok seviyorum sen de beni seviyor musun diye sorduğumda hayır diye cevap vermesi :)), ya nasıl anlatayım kiii daha.. :)

Boğuşma seansları var bir de :) Ancak o aralarda çaktırmadan doya doya sevmek mümkün oluyor. Diğer türlü her öptüğümde yiyorum patağı:)

Diğer arda kalan vakitlerde de işte hayalimin kahyası ile konuşuyorum. Hayal ediyorum. Ediyorum. Her şey güzel olacak umuduyla uykuya dalıyorum...

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Aslında...

Hayat devam ediyordu. Düşünmek, plan yapmak boşuna. Kafanı yorduğunla kalıyordun. Hep su yolunu buluyordu. Düşünecekse insan bir şeyleri, evreni düşünmeli bence. Nasıl yoktan var olmuş bunca şey? Nasıl, nerden kurgulanmış bu eşsiz, mükemmel senaryo?

Bir yandan ölümler, yok oluşlar, yıkımlar; diğer yandan hiç bıkmadan bize merhaba diyerek doğan güneş, dünyaya selam veren canlılar; Mutlular, mutsuzlar, iyimserler, kötümserler, kararlılar, kararsızlar.

İnsanız hepimiz,doğamızda var olumlu ve olmusuzu aynı anda yaşamak.Elimde gazete masmavi denizin karşısında, yakıcı güneşin altında otururken, bir köşe yazısı beni çok derinden etkiledi. Diyarbakır'daki 13 şehite üzülenler, ama bu üzüntüyü şezlongta güneşlenirken ya da DVD koyulup keyif yaparken yaşayanlara seslenmiş. Üstelik baya da ağır konuşmuş. Hassas yapımdan kaynaklanan bir durum olacak hemen suratım düştü. Haklı olabilir miydi?

Evet, Mozart'ın son çıkan albümünü alamamaktan yakınan bir zihniyet için söylenilenlerde haklı olunabilir. Ancak biz üzülürken gerçekten üzülüyoruz. Üstelik sadece 13 tanesi için değil. 30 yıldır bu uğurda şehit olan tüm askerlere gerçekten yürekten üzülüyoruz. Şezlongta da olsak, çok eğlensek de ... Dedim ya hayat olumlu ve olmusuzla birlikte yaşayabilme becerisidir.

Belki yazarın lafı başkasınadır ama ben çok üzüldüm o yazıya... Evet karalar bağlamıyoruz belki ama birilerinin gelip bizi kurtarmasını da beklemiyoruz. Biz kurtuluşumuza inanıyoruz. Neler yapabileceğimizin farkında, sadece bekliyoruz.

15 Temmuz 2011 Cuma

Teröre Lanet Olsun!

Yeter artık, ama yeter! Birileri dur diyebilir mi artık şunlara?. Tarih tekerrürden ibarettir ya! Bir zaman birileri de durmuyordu. Üstelik sadece güneydoğudan değil! Akdenizden, Egeden, Marmaradan, Karadenizden, Doğudan heryerden üstümüze üstümüze geliyorlardı. Noldu? Biz Türküz! "Türk" kelimesinin ne anlama geldiğini tüm dünyaya öğrettik. Hepsini dize getirdik.

Tarih tekerrürden ibaret mi göreceğiz hep birlikte. Tanzimat döneminden bu yana birilerini memnun etmeye çalıştık da noldu? Ermenileri, Rumları, Bulgarları ve diğer azınlıkları edebildik mi memnun? Biz verdikçe onlar daha çok istemediler mi? Onları ağlatıp zırlatan kimdi peki? Kovana çomak sokanlar kimdi? Biz miydik? Yine Avrupa değil miydi? İkiyüzlü değiller miydi o zaman da şimdiki gibi?

İleride olabilecekleri kestirebilmek için müneccim olmak gerekmiyor! Birazcık geriye dönüp bakmak yeterli. Gün gelicek bunlar böyle devam ederlerse ve çok sevgili devletim de bunları şımartmaya devam ederlerse mutlaka çıkacak birileri.. Tıpkı bir zamanlar olduğu gibi.

Gazeteyi elime almaya korkar oldum. Yutkunamıyorum okudukça, gördükçe . Adana'da gencecik bir kadın 3 aylık hamile ve eşinin tabudunun başında ağlıyor. Oğlun doğacak, yerini o alıcak, hiç merak etme diyordu. Bir yandan içim daralırken, diğer yandan öfkemden sesim kesiliyor.

Aldıkça içimize daha da azıyorlar. Hani son çırpınışlarıydı? Hani bitecekti? Şimdi tüm bu olanları BDP hiç üstüne almıyor. Onlar da terörü lanetliyor. Yazıklar olsun eğer buna inanıyorlarsa diğerleri...

Dün İzmir'de Tarihi Hava gazı konserlerine gidecektik. Konser alanına girişteki kapıda öğrendik 13 şehit haberini. Konserde iptal oldu şehitler dolayısıyla. Bizde de keyif kalmadı zaten .

Artık Vatan sağolsun denecek bir durum yok. Çünkü zaten bizim olan bir vatanı savunmak diye birşey olmaz. Bu uğurda can verenler şehit ama bu çok adaletsiz bir ölüm ben de ona üzülüyorum... :(

12 Temmuz 2011 Salı

ÇORBA

Elindeki kalbi tutamadın gitti
Bunun nesi garip, bitti dedim bitti!!

Reina'da sevdim bu şarkıyı. Atmaaa Atmaaa! Bu şarkıyı çok seviyorum.

Son zamanlarda karanlık boğaz sularının tam ortasında 4 kişilk hız motorunun içinde zıplaya zıplaya 5 dakika boyunca işkence çekeniniz oldu mu? Resmen bir o yana bir bu yana savrularak karanlık boğaz sularında ilerledik, demirlerden tutmadığım için yeri öptüm. Tüm bunlar olurken çatlarcasına güldüğüme şimdi gülüyorum. Güya VİP den girdik Reina bişey anlamadım ben korkudan.

Sonra terli terli soğuk su içtim hasta oldum :( İyileşmem lazım yarın İzmir'e doğru uzayacam. Hasta hasta ne konsere gidebilirim ne kamp yapabiliriz çünkü.

Bu aralar hayat böyle işte bir ordan bir burdan. Şimdi havuzdan geldim. Gittikçe daha iyi yüzüyorum. Ama şu geri geri yüzmeyi bir türlü başaramıyorum. Üstünde çalışıyorum ilerde olucak inşaallah!

Başka ne yapıyorum? Arada ev kızı olasım geliyor. Mesela şimdi birazdan mutfağa giricem, bilin bakalım ne yapıcam :) MANTIIIIIIIIIIII!!!!

Ha bi de bugün ajansın biri mesaj attı bana. Bir arkadaşın ısrarı üzerine birkaç foto yollamıştık. Çekime çağırmışlar hemen. Gitsem mi gitmesem mi bilemedim... neyse bir tatilden geleyim de düşünürüz.

Şimdi düşündüm de bu yazı çok çorba oldu. Ama olsun mantının yanında çorba iyi gider de mi? Hadi bana kolay gelsin mutfağa geçiyorum :)

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Tık tık! Selam, "Özgürlük" ben geldim!

Hadi beni içeri almayacak mısın? Kısa bir süreliğine ama idare et artık. Ben senin yanında olmaktan çok mutluyum şimdi. Şarkılar söylemek istiyorum. Bacaklarım pes diyene kadar dans etmek istiyorum. Yorulunca uyumak, uyurken saati kurmamak istiyorum. Sonra bu yaz golden bronzlaşmak, kendimle uzlaşmak, yer yer yozlaşmak istiyorum :) Vallahi istiyorum.

Kareoke Partilere gidip mikrofonu kimseye vermemek istiyorum. En iğrenç esprilere katıla katıla gülmek istiyorum. Beyoğlu'nun sokaklarını unuttum hepsini tek tek hatırlamak, ardından bir sinema yapmak istiyorum.

Moda sahile gitmek istiyorum bir de :( Offf istemekten yoruldum. İyisi mi bir yerden başlamak lazım. !

Bugün bir sınav vardı. Sonucu bilmiyorum ama melekler yanımdaydılar, hissettim onları. :) Sonucu da hayırlısı olacak inşaallah..

Nasıl geçtiğini bilmiyorum gerçekten. Bugünü kapatıyorum ve yarın yeni birgün...

Yarın Balo kızı oluyorum. (Yehu!) Çok heyecanlıyım. Provolar erken başladı. Benim küçük faremin beni görüdğündeki ilk tepkisine bakılırsa evet olmuşum olmuş! :)
Kpss'den bana miras kalan suratımdaki minik sivilce çık hayatımdan! Boşuna uğraşma yarın her türlü güzelim ben güzelim :D ( İçime Banu Alkan kaçtı ! akşam akşam! )


İllahi ben ya!

8 Temmuz 2011 Cuma

Dua

Allah'ım, yarın arkadaşlarım ve benim için en hayırlısını ver! "Kazanırsam kazandım, kazanamazsam istanbul'da kaldım",diye mutlu olcağım. Ama hem kazanıp hem de istanbul'da kalırsam en mutlu olacağım.. Yani bana açtığın tüm yollarda mutlu olacağım, çünkü o yolu bana sen açtın. Şimdi uykuya dalacam ve her şeyi sana bırakıyorum... Bana yazdığın kadere inanıyorum ve onu kabulleniyorum...Bana ve arkadaşlarıma en güzel kaderi yaz Allah'ım. Film başlıyor ve ben heyecanlıyım :)

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Evet Kpss'ye 3 kala yeni kabine açıklandı. Nimet Hanım, artık milli eğitim bakanımız değil. Nerelere gidelim biz? Allah'ım sana gelelim mi? :)

Gelelim yeni gelen bakana.. Aslında çok gelmesem iyi olur sonuçta kpss'ye 3 kalmış. Olası bir suikasta kurban gitme ihtimalim olabilir. Ama olsun bu ülkede din,vicdan ve düşünce özgürlüğü hakkı vardı. 4 sert çekirdek haklarımızdan bir tanesi olan.

Cidden bazı şeyleri anlamlandıramıyorum. Nimet Çubukçu, kendisi Hukuk fakültesi mezunu idi. Ve TC'nin 60. hükümetinin eğitimden sorumlu devlet bakanıydı.

Şimdi bakalım 61. hükümete, Ömer DİNÇER- Yeni Milli Eğitim Bakanımız-. Öncelikle "Hoşgeldiniz Öğretmenim!" demek isterdim; ancak diyemiyorum. Sadece "Hoşgeldiniz" demekle yetineceğim. Çünkü kendisi Erzurum Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. Nihayetinde Nimet Hanım gibi o da eğitimci değil. Daha da öncelere gidelim Hüseyin Çelik, kültür bakanlığından eğitim bakanlığına getirilmişti. O da eğitimci değildi. Neye göre alıyorlar anlayamadım. Ama anlamayı çok istiyorum:)

Bir şey söylemiyorum. Sonuçta benim değiştirebileceğim bir durum olmadığından, yanlış-doğru bunun muhasebesini yapmayacağım. Sadece dikkatimi çekti bu durum. Dikkatimi çeken bir şey daha .. İkisi de Konyalı! Ne iş ? :)

3 Temmuz 2011 Pazar

"Bazen de salmak lazım, hata yapmak lazım. Hem de bol bol. Ard arda hatalar yapmak lazım" diyor.
Nasıl yani diyorum? Basbaya diyor.
An-la-mı-yo-rum!!!
Git diyor sal kendini, ne halin varsa onu gör diyor.
Umrunda olmasın kimse, kimseyi düşünme, kimse için üzülme diyor.
Nasıl yaparım diyorum?
Hiç bişi söylemeden gülüyor.
Bu sefer kızıyorum.
Öfkeden sesim kesiliyor.
Bir yanım onu susturmak, diğer yanım dinlemek istiyor.
Karar veremiyorum.
İçinden geldiği gibi yaşa, içinden geldiği gibi öl mesela diyor.
Zaten öyle yapıyorum diyorum öfkeli gözlerimle.
Yap-mı-yor-sun! Hesapçısın diyor.
Hesapçı değilim, vicdan hesabı yapmak hesapçılık değil diyorum.
Ben onu kastetmedim diyor alaycı bir gülüşle.
Bu gülüş beni çileden çıkarıyor...

2 Temmuz 2011 Cumartesi


Diyor ya bağlanmayacaksın bir şeye öyle körü körüne...
O olmazsa yaşayamam demeyeceksin,
Demeyeceksin işte!
Yaşarsın çünkü...

Aynen öyle... Hayatım vedalarla doldu bugünlerde. Mekanlarla, anfilerle, insanlarla, yurdumla, öğretmenlerimle ve en acıtanı da KADIKÖY ile... Bundan sonra Kadıköy'e gittiğimde bir Kadıköylü olmamak acıtıyor insanın içini. Bazı şeylerden bıktığımı düşünürdüm; mesela Kadıköy'ün o gereksiz kalabalıklığından meğer ne gerekliymiş o kalabalık, ayrılırken anladım.

Arkadaşlıklar sonra... Farkedemiyor insan ne kadar sevdiğini yanındayken... Sadece ne kadar sevdiğini değil, ne kadar sevildiğini de... Sarılmak ve hiç bırakmamak...Ayrılırken boğazına anlamlandıramadığın bir cismin gelip park etmesi. Dayanamadım .. Belki de ağlamışımdır kim bilir... Vedaları zaten oldum olası hiç sevmedim.. O yüzden ya! "Bağlanmayacaksın bir şeye, İstanbul'a bile..."

Ne diyorduk vedalar... Hayatımdaki tüm yollar ikiye ayrılmış durumda; her cümlem, her düşüncem muamma...

Her şey bu kepi takmamla başladı. O kepi taktığım için şimdi tam ortasındayım yağmurun... Hala kokusu var tenimde kampüsün... Sudan çıktım henüz tavaya düşmedim. O yüzden idrak edemiyorum nelerin değişeceğini. Ama içimden sesler her zamanki gibi konuşuyorlar yine. "Güzel şeyler olacak, Olacak güzel şeyler" diye :)

24 Haziran 2011 Cuma

Dear Blog,

ı couldnt interest with you in nowadays. So sorry because of this station. But ı am so busy and dont interest with anything. i have lost my balance. My life have changed totally. For example, unfortunetly ı am not student. it sounds so strange. What means it? ı dont know. ı know just that dont wanna to stop. ı am fearing to have monoton life.

The most interesting thing is that. i am studying so much to get this life. ı am studying so much to get job which monoton is. i feel like a dog which try to catch fast car. and ı dont know what i will do, if ı catch the car. w

What depends on the Life? What is the meaning of the Life? what makes me happy? Success, beauty, healty, money, or love.

Last 4 years of my Life have changed me exactly. ı can see that easly. For example ı dont wait something from anybody. who care with this ? ! :) My expections from the people have been smaller as before. in this way, ı dont always worry about something. less anything make me sad as before.

as before.. as before.. ı am crying less, waitng less, talking less..

more stronger as before...

26 Mayıs 2011 Perşembe

Hala mutlu etmesi kolay olan insanlar var dünyada. Sıkı sıkı tutunmak lazım onlara. Herkes gülebilir, ama gözleriyle gülebilen insan azdır.
Bugün yine iett lerde sürünürken ben. 12 yaşlarında down sendromlu bir kız çocuğunun dikkatle bana baktığını farkettim. Gözgöze gelince gülümsedim. Bir gülümsemenin onu bu kadar çok mutlu edeceğini düşünmemiştim. Önüne dönüp gülüyor geri arkasına bakıyor ve o da bana gülümsüyordu. Bir süre sonra el sallamaya başladı:) Aramızda konuşmaksızın öyle bir iletişim gerçekleşmiş oldu. Hoşçakal diyerekten indim otobüsten.

Bu olay günün tüm yorgunluğunu üzerimden aldığını farkettim otobüsten inerken. İnsanlar var hala mutlu etmesi çok da zor olmayan. Memnuniyetsizlikten o kadar bi haberler ki! Basit bi gülümsemenin bile kalplerini fethetmeye yeter olduğu insanlar...

19 Mayıs 2011 Perşembe

Ölmek kadar basitti gülmek de...

Kopuşlardayım yine! Hayatımın en yoğun olduğu yerlerden birindeyim. Sunumlar, sınavlar, törenler, balolar, arkadaşlar, arkadaşcıklar!, öğrenciler,depremler bir de yoranlar! var.

Annem ve babam mezuniyetim dolayısıyla İstanbul'a geldiler. Salonda otururken birden herşey sallanmaya başladı. 9. kattayız. O an GÜÇ deseydi ki "yıkıl". Yıkılacaktı herşey,hem binalar hem biz. Yüksek ihtimal de ölecektik. Herşey sallanırken birazdan öleceğimi düşündüm. Cansız bedenimi düşündüm. Annem ve babam yanımdalardı..Çok korkmadım ama düşüncelerim beni düşündürdü sonradan. Ölüm o kadar da büyük bir olay değildi aslında, an gelir ölüverirsin. Bir zamanlar nasıl doğuvermiştin?
Anlatıyorum belki size trajik geliyordur olay ama aslında değil! Mesaj basit... Hayat bir oyundan ibaret; gelir bir güç, bir otorite oyunu dağıtır engel olamazsınız. Herkes dağılır evine.

Önemli görünen herşey, bir hiçe dönüşür birden. Depremden 2 dak sonra artçı tehlikesi sürerken bile gülebilmek... Gidip benim fındık faremi uyandırdım. Hadi gidiyoruz dedim. Beni dinlemiyordu. Dönüp yatağına geri yatmaya çalışıyordu. En sonunda söyledim ,deprem oldu inmemiz gerekiyor, diye. Bu sefer de "Tamam o zaman dur pijamalarımı değiştireyim. Beni pijamalrımla görmesin herkes" demesin mi küçüğüm :)) Güldüm... Ölmek kadar basitti gülmek de...

Minicik yürek depremden korkmuyordu hiç tek derdi pijamalarıyla görünmek istemiyordu kimseye :)

Ölmek korkutmuyordu demek ki en değerli varlıkların yanındaysa eğer... Sevgili deprem sen yine de çok sık uğrama, bu aralar hayli yoğunum zaten..

22 Nisan 2011 Cuma

Gereksizliğin bu kadarı!

Bazen sadece bakıyorsun, dinlemiyorsun hatta. Çünkü karşıdaki o kadar gereksiz o kadar küçük ki! Gerektikçe konuşuyorsun, kelimeleri olabildiğince kısa tutuyorsun. "Şunu uzatır mısın? peki,tamam ya da birşey ikram etmek" gibi.. Sen onunla kısa da olsa konuştukça o kendini bi büyük görüyor ya işte ben o sahneyi izlerken çok eğleniyorum. Farkında değil aslında ne kadar küçük görüldüğünün ve gereksiz olduğunun...

İkisi bir araya geldiğinde konuştukları muhabebetler var bir de bu insanların! :D evet seçmeler geliyor!

"Ohaaaa!!! çocuğun ayakkabısı ... marka, arabası mikemmel! " Konuştuğu en entelektüel konunun hangi kozmetik markanın daha iyi olması, bir de kendi aralarında yaptıkları küçük hesaplar silsilelerine kulak misafiri olmak... Eğlenceli bir o kadar da acıklı...

Kimlerden bahsediyorum. Az çok anlaşıldı ama ben yine de söyleyim ortada con con tiki takılan, üniversiteye gelmiş ama sadece gelmiş beyin olarak hiç bir yaş aralığına tekabül etmeyen daha çok kızlardan oluşan (maalesef ama gerçek ) insan gruplarından bahsediyorum. En büyük ama en komplex düşündükleri konu yarın ne giyecekleri olan. Herkes bunu düşünür ama bu düşündükleri en büyük şey olmaz :)

Ya o değil de bir soru sorasım geldi! Mal mısınız? Malak mısınız? Onu bunu bilmem de vallahi çok gereksizsiniz!

15 Nisan 2011 Cuma

Farkında değilsin!
Sırf sen al bu eli diye ben kolayı oynuyorum
Sırf sen akıllı ol diye salağı oynuyorum.
Salağı oynarken birşeyi farkediyorum, sana farkettirmeden
Ne salağı ne de kolayı oynamaya hacet yok
Zaten her türlü alırsın sen bu eli.

Söylenecek söz yok
Tükendiği yer artık kelimelerin.
Zarlar senin elinde,
Ya sallarsın ya da...

14 Nisan 2011 Perşembe

Bir müdürün öyküsü :P

Hey! Sen tam olarak sana diyorum kel, şişko, kısa ve göbekli olan var ya evet tam olarak sen. Zavallıcık hayatta herşeyi yoluna koyucam diye çok uğraştığın belli ama hiçbirşeyi yoluna koyamadığın da çok belli. Koyamamışsın hiçbirşeyi anladın sen onu ya neyse... Ama bu durum sana çok koymuş olacak ki şimdi kendi çapında birilerine koymaya çalışıyorsun küçük insan! Tatminkar olmayan sadece egon değil, hiçbirşeyden tatmin olamamışsın belli.

Üstadın biri birgün bir hikaye anlattı. Şimdi onu burda bir anlatasım geldi.

Birgün organlar kendi aralarında kavgaya başlamış. O diyor bu vücudun müdürü ben olmalıyım, diğeri diyormuş ki yok ben olmalıyım. Kalp, ben olmasam yaşayamazsınız, beyin ben olmasam hayatınız darmadağın olur, akciğerler ben olmasam nefessiz kalırsınız, ayaklar ben olmasam bir adım öteye gidemezsiniz! Her organ müdür olmak için kendi propagandasını yapıyormuş.

Herkes başka bir ağızdan konuşuyormuş yani. Bir yandan da Göt:" Asıl müdür ben olmalıyım. En önemli benim" diyormuş. Ama kimse sallamıyormuş onu. Bunu gören göt çok sinirlenmiş. Nasıl sallamazsınız beni diye... Sonra bir sıkmış kendini... 1 gün ,2 gün, 3gün,... derken tüm organlar isyan etmeye başlarlar. Aman göt naptın gözünü seveyim bak hepimiz perişanız. Göt:' Beni müdür yaparsanız ancak o zaman bırakırım kendimi' demiş. Tüm organlar çaresiz kalmışlar. Mecburen götü müdür ilan etmişler.

İşte o günden bugüne götler hep müdür olmuşlar.

Niyetim kimseyi kırmak değil. Ama sanırım o müdürlerden birine rastladım geçenlerde. Geçirdiğim sinir krizinin ardından birden bu hikaye geldi aklıma. Düşündüm de haksız bir hikaye sayılmaz hani bazı zamanlar...

3 Nisan 2011 Pazar


-Hemen okumalısın bu kitabı mutlaka diyorum..
-Hangi kitabı?
-Şu kitabı işte!
kitap üzerine konuşulur biraz ve hemen en yakın kitapçıdan bir adet alınır. MELEKLERLE YAŞAMAK...

Aldığım gün bitirdim. Burda kitabı anlatacak değilim. Ama okunması gereken bir kitap.

Evde otorite babadır ataerkil toplumlarda. Diyelim birşey istiyoruz. Ciddi bir istek ya da değil, farketmez. Bunu direk babaya söylemek, babadan istemek cesaret ister, bir duruş gerektirir. Bu yüzden de çoğu zaman annelerden yardım alırız. Anneler bir şekilde ikna ederler babayı...

Varmak istediğim nokta... Yaradandan bazı şeyleri istemeye yüzümüz olmadığı noktalar vardır. İşte bu noktada melekler yardımımıza koşar. Önemli olan ise onlarla iletişime geçebilmektir. Onlardan istemektir.. Sadece İSTEMEK.. Veren mutlaka yaradandır lakin aracının kim olduğu hayatta da her zaman önemli değil midir?

Okunası bir kitap...

25 Mart 2011 Cuma

İNANIYORUM, ÖYLEYSE OLACAK!

İnanıyorum... İnancın gücüne de inanıyorum... Neye inanırsan onun olacağına inanıyorum. Bu düşünceyi reddedenlerin gerekçesi kadar saçma gerekçe var mıdır? Neymiş her inandığımız olsaymış, dünyada herkes herşeyi elde edebilirmiş. Oysa bir sürü kaybeden insanlar varmış.
"İnanmak" kelimesi çok basittir. İstediğiniz zaman telafüz edebilecek kadar kolaydır söylemesi.. Ama inanmayı başarmaktır mesele. İşte onu herkes yapamaz. İnanmak kocaman bir yürek gerektirir. Kocaman ve cesur... Bazen inandığımızı sanarız ama kendimizi kandırmaktan öteye gidemeyiz.

Pozitif düşüncenin gücüne inanmak lazım...Son zamanlar böyle şeylere merak salmış durumdayım. Subliminal mesajlar, empati, pozitif düşünce falan filan.. Ve son günlerde hayatımda ilginç şeyler olmaya başladı. Tesadüf olduklarını düşünmüyorum. Bir tanesi bu yazıyı yazarken oldu mesela.

Malum bu haftasonu hava çok güzel.. Yarın bir adalara gitmek istedi canım.. Arkadaşımı aradım yarın ne yapıyorsun? diye sordum . Cevap: Adalara gidiyoruz. Sen napıyosun?

"The Secret" ı okuyan birçok arkadaşım saçma olduğunu söylediler. Ama orda yazarın anlatmaya çalıştıgı aslında çok farklıydı. Birşeyi ağızla istemek önemli değil, kalple isteyeceksin. Dinde böyle birşey değil midir zaten? Allah'ın varlığına bütün kalbimizle inanıyoruz ve bizi zor durumda bırakmayacağına da. Buna gerçekten inanıyorsak zor durumda kalmıyoruz ve istediğimizi istediğimiz kadar alabiliyoruz hayattan. Önemli olan ne istediğimiz bilmek ve onu istemek...

Ismarlayacaksın... Ben bunu istiyorum ! diyeceksin. Dünyada yerinden oynamayacak bir taş gösterin bana . O zaman istediğimiz taşı yerinden oynatmak bizim elimizde. Bu da inanmakla başlar. İnanan insan çalışır ve çalıştıkça başarır.

Ben de inanıyorum. Ve istiyorum. Evet bekliyorum. Neyi mi? Ben ne istediğimi biliyorum başkasının bilmesine ne lüzum. Yoldadır şimdi ama ne kadar yolu var henüz bilmiyorum.

20 Mart 2011 Pazar

Yaptım oldu ! :D


Ohhh!! Yaptım oldu .. Sonunda ben de sarma yapabildim. İkinci denemem de annem gibi yapabildim. İlk denemem Berlin'de bir misafirime yapmıştım. O çok beğenmişti ama ben beğenmemiştim.Şimdi yaptım oldu ! Demek ki içine sevgi katınca oluyormuş ! :)

Bir masaldı sonu bilinmeyen ....

18 Mart 2011 Cuma



I feel so happy. Cause a few of my Erasmus Friends wanna come to İstanbul in this summer and wanna see me. It is so strange. What depend on life? ı was one year ago in another country with another friends.. ı felt another, couldnt explain that but exactly another atmospher. When ı see back, a thing on my broat gulp... Everything is back. The life is really strange. Now ı have too many contact with my friends.

Today Luca had written to me on fb. He said that my smile, my sound and my commucination with the people ( my english was so poor) are on his mind. That makes me happy. The person who is from another far country miss you. That is so nice! ıcouldnt forget that. One day Luca said that he is 52 and a big star in Italy. He said:"I am so Perfect.. my body, my skin, my perfect face, So ı seems like 23." He made everybody serios. But at that time the boy who is from Brazilin had asked his date of Birth. Of course he couldnt replay immediately. :D:D Oh luca i miss u so much . Maybe you are not an Artist or star! But you are really number one and have a big pozitive energy! :)

Yeah Sure we had an excellent times together. even if my English was poor ;) , we had spoke about too many thema. ( magazine, religion, bureaucracy, beauty, education ..etc)

ı miss , ı miss, ... ı realized that ı miss always yesterday. Love Life, Life people...

15 Mart 2011 Salı

Kafa Bi Mİlyon

Derler ya! Sanırım ben öyle bir yerdeyim... Bir hocamız her derse başlarken gözlerimizi kapattırır herşey için teşekkür ettirirdi bize.. Bizi dünyaya getiren anne ve babamıza, tarlasında bizim için buğday yetiştiren çiftçi amcaya, babamıza iş veren ve bizi koruyan devlete, bizi okula getiren otobüs şöförüne, kanalizasyon çukuru kazan işçiye,tüm organlarımıza.. vs.. En önemlisi de bize hayat veren yaradana... Bu seronomilerde hep gülmek gelirdi içimden.. Kocaman anfi gözlerimizi kapatıp, hocanın önderliğinde herkese teşekkür ediyorduk.. Arada gözlerini açıp çevreyi izleyen mızıkçılar oluyordu tabi! E nerden biliyorum?:)

Kaybedince değeri anlaşılır ya herşeyin. Bazı şeyler vardır hani herzaman seninle olan, yoklukları hiç aklımıza gelmez. Şimdi japonyada olanların Türkiye'de yaşandığını düşünüyorum da düşünmek istemiyorum. Kaç yıl öncesine giderdik.. Sahip olduğumuz o kadar çok şey var ki.. Bunları düşündükçe mutlu olmamak işten değil... Mesela şu an dışarda bahar havası.. İstesem giderim deniz havasında oturup kitabımı okuyabilirim. Kimse bunun için beni kısıtlayamaz.. Düşününce "ee ne var bunda ? " denilebilir... Ben de diyorum ki bundan güzel daha ne olabilir ki? ÖZGÜRLÜK!

En tahammül edemediğim şey de kısıtlanmak... Kısıtlanmaya yalnız bir yerde tahammül edilebilir; birinin seni kısıtlaması ihtimalinin bile güzel olduğu anlar vardır... Onun dışında çekilmez...

Ne diyordum Teşekkür etmek...Şimdi hiç komik gelmiyor bana anfide teşekkür seronomileri... Bir çok şey için teşekkür edebilirim şimdi... Ülkemde isyan çıkmadığı için, tsunami ve ya deprem olmadığı için, ülkemde darbe olmadığı için, İstanbul'da havalar çok güzel olduğu için, İbrahim Tatlıses gibi suikasta kurban gitmediğim için, beni hergün arayan annem ve babam olduğu için, ufak tefek yılmışlıklarım olsa da henüz hiçbirşey için geç olmadığı için, küçücük şeylere çok mutlu olabildiğim için,.. daha sayayım mı?

Kafam bi milyon diyordum.. Kronik manyak bir halim var :) Bir yanım da diyor ki!!!


Kimisi sadece işinde gücünde
Kimisi sadece heyecan peşinde
Kimisine sorulmaz bile derdi ne
Kiminle


Kimisi paça sıvar dereyi görmeden
Kimisi bütün yutar lokmayı bölmeden
Kimisi düşmez yakadan başa çorap örmeden
İnceden

Gelip bu şehri bozan
Bu şehre gelip bozulanlar
Hepsi aynı kazanda kaynıyor istanbulda
(Doğru söylüyor)

Dinle beni biraz şşt
Sen sen İstanbul sever seni sen beni seversen
Dinle beni biraz şşt
Sen sen İstanbul döver seni sen beni üzersen

Ne çok canlar yakar (İstanbul)
Bolca günahlara sokar (İstanbul)
Hızlı koşanları çabucak yorar İstanbul İstanbul
Ama sen istesen de bu şehirden kaçamayacaksın
Çünkü aklın bende bende İstanbuldayım
(Doğru söylüyor)

Dinle beni biraz şşt
Sen sen İstanbul sever seni sen beni seversen
Dinle beni biraz şşt
Sen sen İstanbul döver seni sen beni üzersen

Sen gidersin
İstanbul beklemez
Gelirsin gidersin
İstanbul farketmez
Acı çeker özlersin
İstanbul üzülmez
Nasıl nedir halin
istanbul hissetmez
(İstanbul)
İSTANBUL BİRİNİ SEVMİYORSAN ÇEKİLMEZ!!

Dinle beni biraz şşt
Sen sen İstanbul sever seni sen beni seversen
Dinle beni biraz şşt
Sen sen İstanbul döver seni sen beni üzersen

Dinle beni biraz şşt
Sen sen İstanbul sever seni sen beni seversen
Dinle beni biraz şşt
Sen sen İstanbul döver seni sen beni üzersen

13 Mart 2011 Pazar

Puuu sana!!

Sesli sözlüğü kapatan zihniyet şimdi de bloglara saldırdı. Artık Türkiye'de bloglar yasaklandı. Çok da TINN!! demekle birlikte yapılan şeyin manasını çözebilmiş değilim. Vayy efendim bazı blog sahipleri digitürk yayını yapıyorlarmış. Digitürk dava açmış bunun üzerine kapatılmış. BANA NE!! Benim blogumdan SANA NE!! Yazık değil mi yorgana bir pire için yakıyorsun? Al işte ben yine buraya yazıyorum. Artık google arama çubuğundan açılamıyorum belki ama benim bilgisayarımdan hala girebiliyorum. Dns ayarlarını değiştirmek yeterli.. Blog yazmak çok mu önemli? Evet önemli! benim için yazmak bir ihtiyaç... Yazar olmak gibi bir kaygım yok.. Deftere yazmak yerine buraya yazmak daha işime geliyor. Defterleri saklamak bu göçebe yaşam tarzında oldukça zor çünkü...
Birileri illa okusun diye bir kaygım da yok. Her yazılanı da koymuyorum tabi buraya ortaya yazılanlardan ibarettir bu blog. Zaman gelir çok konuşur, zaman gelir susar... Ama aslında hep mırıldanır ama kimse duymaz...

10 Mart 2011 Perşembe

içimden bir ses...

Şöyle 2 oda 1 salon bir ev hatta müstakil bahçesi de olsun.. Kocaman bir kitaplığı(içinde geniş kitap ve film seçenekleri olan) ve salonunda şöminesi olan (yakması kolay olanlardan )… Dışarısı çok soğuk ve kar yağıyor. Kar lapa lapa yağarken gözlerim açılıyor yeni güne karşı. Kalkıyorum, kapıdan gazetemi alıyorum. Haberlere göz atıyorum bir 15-20 dakika.. Kahvaltı çanları çalmaya başlıyor hafiften midemde. Dün akşamdan haberli olan arkadaşımın gelmesini bekliyorum kahvaltıya. O gelene kadar ben hazırlıyorum bir şeyler. Çok gecikmeden geliyor ellerinde sıcacık ekmeklerle. Demek ki şiddetli soğuğun gücü yetmemiş ekmekleri soğutmaya. Keyifleniyorum buna.

Uzun bir kahvaltı muhabbeti. Ne dersler, ne hayat mücadelesi, ne siyaset, ne dünyanın halleri, ne gelecek planları. Sıkıcı muhabbetlerin hepsini şömineye atıp, konuşmak istediklerimizden bahsediyoruz. Saatler geçiyor. Biz daldan dala atlıyoruz. Arada şöminenin ateşini besliyoruz. Bu konuda çok yeteneksiz olduğumdan ona bırakıyorum bu işi :)

Saatler geçmeye devam ediyor. Bu sefer okumaya başlıyoruz. Ama birilerinin istediklerini değil, not almak ya da sınava çalışmak kaygısından uzak, istediğimiz konuda istediğimiz yazarı okuyoruz. Buna zamanımız oldukça müsait ve okudukça acıkıyoruz okumaya. Sonra bir film seçiyoruz. Şöyle gerilimsiz romantik komedi hatta Türk sineması! Gülüyoruz, duygulanıyoruz bilmem belki de ağlıyoruzdur. Filmin ardından karın yağışını izliyoruz. Gün bitmeye yüz tutmuş, gitmesi gerek... Peki diyorum, yolluyorum onu. Ardından kalıyorum evde sakinliğimle. Mutlu, huzurlu ve dingin…
“Huzur… Bir parça Huzur”… derken uyanıyorum hayalimden.

6 Mart 2011 Pazar

Bir varmış bir yokmuş...

Birşeyi çok istemek istiyorum. Birşeyi çok istemeyi çok istiyorum derken bile kendimle kurduğum paradoksal ilişkinin sohbetine takılıyorum.
Birşeyi çok istersin. İstersin… Binlerce dua edersin, gecelerce dilersin … Keşkeye yer bırakmamak adına her yola baş koyarsın.. Ama yine de olmuyorsa… Vazgeçmeye zorlarsın kendini bu defa… Yalanlar senoryalarsın ve sonra sen de inanırsın o yalanlara… Bir zaman bir bakmışsın ki en büyük doğruların olmuştur bir zaman ki yalanların..
Sonuçta bir zafer kazanmışsındır. Özgürsündür artık ve kanatların vardır çırpabildiğin… Yorulunca konabileceğin omuzların vardır, kazançlısındır yani. Ya da öyle hissedersin sadece kendini. Ama bir şeyi unutmuşsundur. Savaşma yetin kaybolmuştur. O eski cesur hallerin bir senaryodan hatırda kalan izlerdir artık .
Hani küçük çocuklara bir şey istediklerinde “attıııımmm!!” dersin ve elindekini uzaklara fırlatmış gibi yaparsın. Sonra yavrucak cidden artık yok olduğunu düşünür, ardından ne ağlar ne de bakar, oyununa devam eder. İşte öyle bir yerdeyim.
Herkes bir varmış bir yokmuş edasında. Oysa ben hep var olsun istediklerimden yanayım. Bir varmış bir yokmuş ile başlayan cümleler eski tadında değil artık.

Bir var bir yoksan, bir saniye düşünme çık git! Ben ne istediğimi öğrenmişken, böyle kutsal bir bilgiye erebilmişken ve istediğim sendeyken, sen kendini nimetten sanacaksan yine git!

Ben kendimi severken sen buna karşılık kendimden nefret etmemi sağlayacaksan yine git!

Kitapları severim… Hayatımın en çarpıcı kitabı olacağına inanıyorsan, zaten buna inanmışsan gerçekten; ki bunun için inanmanın ne olduğunu bilmen lazım. O zaman sen benim hayatımın kitabısındır.
Ben sıkılsam da önsözünden, girişinden. Sıkı sıkı tut ellerimden olur mu çek götür beni en akıcı yerlere. Ben okudukça seni sen bana yeni sayfalar yaz. Ellerim çevirirken yapraklarını kırışarak buruşsun seninkilerle…

22 Şubat 2011 Salı

Beklemek...

Hayretle bakıyordum karşımda oturan kıza... Bir insan değişebilir miydi bu denli... Değişen ne sarı saçları ne de kendine has duruşuydu.. Bundan birkaç yıl öncesine kadar kimseye eyvallahı olmayan her söyleneni dalgaya alan, kimlerinin ağlayarak dinlediği aşk şarkılarını tiye alan biriydi o. Şimdi bir puzzleın parçalarını birleştirmeye çalışırcasına karşısındakinin her davranışından bir anlam çıkarmaya çalışıyor.. O kadar kolay olmasa gerek; sinirleniyor, öfkeleniyor, yanakları al al oluyor, ağlamaklı bakıyor.. Ama sabır diyor. Bana soruyor sonra "Ne olacak şimdi?" diyor. Puzzle'ın şımarıklığından başka birşey değil, oldurmaya uğraşma, sadece bekle diyorum...

Beklemek...

Söylemesi çok kolaydır oysa! Gazetelerde hergün binlerce ölüm haberleri okuyoruz." Hmm peki! Tüh Vah Vah! Yazık olmuş !" diyoruz. Üstlerinde çok durmuyoruz. Hatta kapatınca sayfayı hafızamızdan da siliniyor ölüm haberleri... Ama bilmem farkında mısın birgün yakınlarımızdan biri için toplanacaksın. Belki anne, belki, hoşlandığın kimse, belki de aşık olduğun biri... Bu şimdi çok uzak geliyor ama işin daha uzak geleni tarafı ne biliyor musun? Birgün bizim için toplanacak tüm sevenlerimiz. Neyse bu konu hiç sevimli değil her zaman yaptığımız gibi ben de üstünü kapatıyorum şimdi. Ama şu var ki içimizdeki öfkeyi, hoşnutsuzluğu, huysuzluğu, sevimsizliği kusmakta üstümüze yokken, neden biz insanlar pozitif duygularımızı söylemekte bu kadar cimriyiz? Neden erteleriz konuşmaları, aramaları?

Küçülmekten mi korkarız ya da karşıdakinin olmusuz tepkisinden mi? varsayalım ki söyledin ve o senden uzaklaştı. kaybetmiş mi oldun ? Kaybettiğini düşünüyorsan neyi kaybettin? Hiç senin olmayan birini mi? APTALSIN!

"Bekle!" diyordum en son! Bakma sen bana... Ben de şu yukarda ki aptallardanım işte!

Şimdi yüreğindeki tüm kelimeleri topluyorsun ve çalıyorsun kapısını:
"Ben ve kelimelerim yani biz, sana geldik. Bizi içeriye almayacak mısın?" diye soruyorsun!

Müsait değilse ya da almak istemezse seni içer, bırak kaybeden odur aslında. Sen ise kazanan taraf olursun.. Kazandığın ise HAYATTIR.

Çünki hayat, beklemek ve ertelemek değildir. Hayat ertelemeden yaşamaktır içinden geleni..

Hayatı beklemeye almak aptalların işidir, farkında değillerdir çünkü dünyanın her an döndüğünün...

18 Şubat 2011 Cuma

Alışverişten...


Yarın akşam bir yere gidilecek. İlk düşünülen şey NE GİYSEK? !!! Bu soru erkeklerden çok kızlarla haşır neşir olan bir soru cümlesi. NE GİYSEK? Alıyoruz alıyoruz alıyoruz... Artık sığmamaya başlıyoruz dolaplara.. Sürekli almamıza rağmen neden dolabı açtığımızda birşey bulamıyoruz? Ama neden ? ! Ya da diğer yandan sorayım ne zaman giyecek birşeyimiz olacak?Ne zaman bu kıyafetler bana bir süre yeterli diyebileceğiz? Sanırım bu biraz ütopikleşti günümüz dünyasında.. İnsanlar sürekli alıyorlar ... Evet bugün cevahirdeydim.. Artık indirimlerin son demleri. Alışveriş yapmayı çok severim ama alışveriş çılgını değilimdir. Hiç giymeyeceğim birşeyi almam. Aldığım şeyleri hep severek alırım ...

"alışveriş çılgını"

İnsanlığın bu zayıf yönü hep düşündürmüştür beni.. Sürekli tüketme arzusu, ihtiyacı olmadığı halde. Kozmetikde çalışan sıradan biri, hiç ihtiyacımız olmadığı halde nasıl bizi birşeyi almaya ikna ediveriyor. Bu zamana kadar kozmetik mağazasına ne zaman girsem birileri beni hiç almayı düşünmediğim şeyi almaya ikna etmiştir. "Aaaa cild bu ihmal edilmez almışken en iyisini alayım, kısmamak lazım cild bu!" Eyvallah bugüne kadar bir sürü şey denedim.. Hepsi yalan bebek cild muhabbeti falan yalan... Yani hepsinin etkisi neredeyse aynı.. Bunu idrak etmiş olmama rağmen yine de acaba bunu denesem mi dediklerim oluyor.. Baktığımda bir dünya yıkama jelleri, tonikler vs..

Yıllar önce Nil Karaibrahimgil'in bir yazısını okumuştum. Evinde herşeyden birtane olduğunu söylüyordu. 1 tane yıkama jeli,1 tane şampuan ,1 tane tonik..vs. Yani binbir çeşit alıp da evde kullanamadan eskitmenin alemi yok diyordu. O yazıyı okuduktan sonra bunu uygulamaya ben de çalıştım. Bazen istisnalar olsa da kendime dur diyebilmeyi öğrendim...

Ama kıyafet konusunda biraz haklıyız sanırım :s E yani kız olmak böyle birşey !
Zordur..çok zordur kız olmak ama dünyaya yeniden gelsem yine kız olmayı tercih ederdim :)

15 Şubat 2011 Salı

NO PLACE LIKE HOME!

Sen canımı sıkarsan ben de eve giderim! dedim.. Oysa gitmeyecektim bu sömester ama çok yordu bu İstanbul trafigi, kafamı bozdu, kimyam bozuldu... Hazırladım bavulumu. Açeydi gollarını gitme diyeydi dinler miydim onu ? NEİN! dinlemezdim:D

Ruhuma detox yaptım. Evde geçirdiğim 6 gün. Evden nerdeyse hiç çıkmadım ama çok eğlendim bu 6 günde... Benim eleman iyice gitarda ilerlemiş, enazından beni geçmiş. Elime aldığımda gitarı çalabidiğimi görünce mutlu oldum :)

Sonra annemin 6 gün boyunca yemek yapma çalışmaları ve ayagına corap,üstüne hırka demeleri beni çocukluğuma götürdü. Zaten evde küçük kız muamelesi görmek var yaa... Babanın prensesi olmak. Sabahları en sevdiğim Nergiz kokusuyla uyanmam uykumdan... Çok şımardım napcam bu benle bilemiyorum.

Bazı şeylerin artık ütopik olduğunu düşünürken tam da.. Mesela dışarda yağmur yağarken içerde elinde meyve tabagı ya da sobada pişmiş kestane eşliğinde türk sineması izlemek...Ahhh ! Bunu yaptım daha ne isterim...

öyle ya da böyle NO PLACE LIKE HOME! HOME SWEET HOME! :)

9 Şubat 2011 Çarşamba

Wie Scheisse!


Es gib ein Sprichwort in der Türkei. "Wenn das Kind nicht weint, Die Zitze wird nicht gegeben". Ja ! ich glaube das ist global statition. Als ich in Deutschland war habe ich in eine Studentendorf gewohnt.Bevor ich nach Deutschland geflogen bin, habe ich 400 euro Depozit bezahlt. ich war im August züruck. Sie haben mir gesagt, dass sie meine Depozit in einem Monat überweisen wird. ich hatte keine sorge darüber.. ein Monat, zwei monate, drei monate,fünf monaten... ich hab viel mal vielleicht hundert mal :P email geschinkt. Lass alles, sie haben mir kein Antwort geschrieben.

Das nervt mich! Das war nicht nett von ihnen. Sie haben meine Toleration benutzt. Dann habe ich e-mail accomadation von Erasmus geschinkt. ich habe alles erklärt. ich denke, dass Deutsche Bürokrasi geht schnell und ordentlich. Aber das war eine Ausname für mich. Das war ein große problem für mich! Das geld ist nicht wenig. Totall 800 Türkisch Liras und also gehört mein Vater:P

ich habe einbisschen Hard geschrieben. Sie haben sich mir endschuldigen und sagen,dass nachste woche mein Geld in meinem Konto sein...
Mal sehen..

Ergebnis,dass muss man immer Zähne zeigen zu Recht erhalten.

6 Şubat 2011 Pazar

e Yuh artık !

Hava şartları madem güzel o zaman sahilden gideyim dedim. Gökyüzünün mavisi ile martıların beyazının kontrası harikaydı. Martıların keyfleri yerinde görünüyordu. Yolculuğun başları normal seyrinde gidiyordu. Sahilde dolaşan,balık tutan, koşan insanları izlemek hoşuma gidiyordu. Yüzlerindeki ifadeleri incelemek konuştuklarını çözmeye çalışmak, kitap okurken sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu.
Trafik bir noktada felç olmuştu. Duruyorduk. Orta yaşlı bir amca denizden oltasını çıkardı. Bir sürü balık gelmişti oltaya balıklar çırpınıyorlardı. Nefes alamıyorlardı işte ! Aradıkları O2 o değildi.. Başkaydı onlara nefes aldıran şey.. Neyse ki amca onları tekrar suya atmıştı. Bu sefer daha küçüktü mekanları bir yoğurt kabı kadardı.. Sonra bazılarını denize tekrar fırlattı. Neden acaba diye düşünürken arkamda oturanların yorumlarıyla öğrendim nedenini.. Beğenmediklerini geri suya atıyormuş balıkçı amca... Vayy bee! Vasıfsız olmanın işe yaradığı yerler de varmış demek ki hayatta :) Aklıma direk bu geldi. Ya da bazı durumlarda vasıfsız rolü yapmak, ama bunun için önce rol yapabilmek gerekir...

Neyse yolculuk devam ederken ben Hayallere daldım. Hayalimin kahyasıyla konuştum epey bir... 1 saat, 2 saat, 3 saat !! eee sıktın artık bitsindi artık şu trafik!

Otobüste herkes sıkılmıştı. Arkalarda oturan bir amcam yüksek sesli müzik açtı. O saniyelerde ben kendi kendime sinir oluyordum bineydim metroya varaydım hemen nolurdu sanki ! 3 saattir yollardaydım ... Kendime öfkelenirken ben ... Arkadan bir müzik ibrahim tatlıses'ten nağmeler ( en kıro bişisinden) Ağlaaamaaaaa!!!!!! diyordu. Biran nedense üstüme alındım. Sonra üstüme alındığım için gülmeye başladım. Dışardan muhtemelen komik görümüşümdür ama herkes gülüyordu. Otobüs sokak dolmuşu gibiydi yüksek ses arabesk dinliyorduk ! :D Ama kimse duruma müdahale etmedi. Derken beni bekleyen arkadaşım telefon açtı. İsyanlardaydı beni beklemekten meyve vermiş kendisi, gelince ben bana ikram edecekmiş onlardan. "Peki" dedim ! :)

Yürüsem belki daha çabuk ulaşırdım Beşiktaşa.. Sonra Beşiktaş'tan cevahire gitmek vardı:s Yine trafik çünkü GS maçı vardı... Osmanbeyden metroya bindim metro tıka basaydı.. Bana kaderimin bir oyunumuydu bu?

Neyse sonunda arkadaşa ulaştım... Sırtından yaklaşık 7 kiloluk bana ait olan sırt çantamla 2 saattir beni beklemesine rağmen sakindi bana göre.. Ama bana göre ! :)

İkimizde İstanbul'daki nüfus kalabalıklığına saydık bir süre cevahirin önünde.. Kar yağsındı, fırtına çıksın hava güzel olmasın insanlar evde otursun!!! Kimse İstanbul'a göç etmesin!

İstanbul bu kadar kalabalık olmak zorunda mısın ? !!!

29 Ocak 2011 Cumartesi

Tatlı mısın sen ?


Pelteee Pelteee!! diyordu küçük adam :) Artık 2 yaşında... apaçi marşı en çok sevdiği birşey olup o marş çıktığında oturmak sadece ona değil bana da haramdı. Ben de onun apaçi dansına eşlik etmek zorundaydım ! :S Oh nein !

Sonra ayaklarımın altına her dokunduğunda hiç gıdıklanmadığım halde çatlarcasına gülmek zorundaydım.. Verdiği herşeyi yemek, götürdüğü her yere gitmek durumundaydım... Çünkü mutlu oluyordu bunları yaptığımda. Oysa NŞA'da bana bu aktiviteleri kim yaptırabilirdi ki ama bu 1 karış çocuk bugün bana her dediğini yaptırdı.

Kaybolunca ben Pelte! Pelte ! diyerek oda oda beni araması. Ve o çabasını uzaktan izlerken ben, beni farkettiğinde karnını tutarak gülmekten çatlaması.. Ve daha bir sürü şey!

Yok sanırım ne söylesem ifade edemicem! Olmadı başka zaman !

27 Ocak 2011 Perşembe

Kız!

Bi mutsuzluk çukurundaydı kız.. Aslında çok büyük şeylere de gerek yoktu mutlu etmek için onu.. Ama neden bikaç gündür böyleydi.. Farklı bir ruh hali vardı..Sebebini bilemedi.Hava uzun zamandan beri ilk defa güzeldi .. Sabah uyandı ders çalışmaya çalıştı.biraz coğrafya belki ? Iıı'ıı!! Annesini aradı, belki biraz keyfi yerine gelir diye.. "Dışarı çık biraz, çalşma hava güzelse" dedi annesi. Peki dedi kız.

Aklında Taksm'e gitmek vardı ama karaköy vapurunu kaçırdı. Sonra vazgeçti Taksim'den. Keyifsizliği, hala cebinde beklemeye devam ediyordu.. Ne yapsaydı? Biraz denizi izledi, sonra birkaç kitapçıya baktı. Birkaç kitap hediye etti kendine belki mutlu olur diye.. Durum vahim olsa gerekti, içindeki boşluk gitmiyordu.

Hadi gel sana alışveriş yapalım dedim kandıramadım bu kızı keyfi yoktu işte... Sonra şehir tiyatrolarına çarptı gözü.. Bilet almak için sıraya girdi. Sıra çok uzundu. O an birşey oldu ve bu kız çok güldü:) Sırada bekleyen iki yaşlı amca :" Kızım biz bekliyoruz ama yanlış olmasın burası vapur biletleri satıyor değil mi?" diye sorunca bu kız çok güldü! Bir o kadar da yaşlı amcalar da güldüler..

Önünde 4-5 kişi vardı ama sıkıldı.. Birdenbire vazgeçti biletlerden ve dışarı çıktı..
Birşeyleri bekler gibiydi.. Beklediği birşeylerin gelmeme ihtimaliydi belki de onu böyle huzursuzlaştırıp suskunlaştıran... Gelmiyorsa sen git dedim.. Olmazdı. Aslında olmalıydı ama olmaz diyordu kız... Beklemeye devam etti..Beklemekten vazgeçecek miydi onu söylemedi...

21 Ocak 2011 Cuma

MEŞAKKATİN KOLLARINDA YÜRÜRKEN :D

Evet meşakkatli 2 hafta geride kaldı. Günlerdir bugünün hayalini kurdum ah bir cuma gelseydi! Evet bugün cuma geldi :) Biraz önce Problem çözme sınavından çıktım. Hoca geçirmek isterse geçebileceğim bir kağıt veridiğime inanıyorum. Bu son hafta nasıl bir haftaydı geçmek bilmedi. Ne kadar gereksiz şey varsa hepsini yükledim..zavallı beynimin takadı kalmadı.. ERROR! :D Elementer sayılar kuramı , yok matematiğin tarihi evet aslında güzel şeyler bunlar .. Şimdi bana doğum tarihini söyle sana doğduğun günü söyleyebilirim belki.. Ya da matematiğin bilmem kaçıncı yüzyılında bilmem hangi alanda kim ne yapmış bunu da söyleyebilirim .. Fena değil aslında yapabilmek bunları.. Ama depresif ve okulu bitirmeye çalışan bir ben olunca sıkıntı yaratıyor bünyede.

Son haftada içimdeki mıknatıs durdan anlamadı. Tamam anladık çekiyosun da herşeyi de çekme ya! Bir dur allah aşkına dedim artık! Nerde sorunlu hep beni buldu hep beni buldu! Aradan birkaç gün geçtikten sonra anladım ki asıl sorun bendeymiş. Çok agresif bir ruh haline bürünmüşüm şu sınav günlerinde. Aslında suçun hepsini sınavlara atmamak lazım birazda biyolojik nedenleri vardı :P Neyse aradan birkaç gün geçti bir de baktım pamuk gibi bir insan olmuşum:))) Buradan meltemzedelere özürlerimi iletiyorum :)

Sonra tüm görüşmek istediğim arkadaşlarımın nerdeyse hepsi aynı gün arayıp görüşme talebinde bulunması.. Benim onları ilkönce olur deyip gün belirlemem sonra sınav hazırlıkları nedeniyle hepsini teker teker iptal etmek zorunda kalışım !

Evet bir final dönemi daha atlatılmıştır. Şimdi yapılacak işler var vakit kaybetmemek lazım! Ben kaçar ! :)

7 Ocak 2011 Cuma





"All ı wanna do is find a Way back into love.
ı cant make it through without into love
And if ı open my heart to you
ı hope you will show me what to do
And if you help me to start again
You know that i will be there for you in the end!"





Çok güzel bir film ve harika bir soundtrack...

Amanallahım !

Ani bir kararla Beylikdüzün'e gelmem ve kapıda beni "Aba aba!" diye karşılayan dünya tatlısı şirinler :) Onlarla vakit geçirmem (saçlarım her ne kadar bu durumdan hoşnut olmasa da :) )

Olay ondan sonra başlıyor.. Herkes uyur ve ben kalırım kocaman salonda tek başıma.. Uzun zaman olmuş böyle kocaman televizyonun karşısında elimde kahvem ve yanında çikolatalı cheese cake !!! Sessizlik ... Hiç birşeyi düşünmeden nette gezinmem, bir yandan Beyaz Show izleyerek... Eğer 21 yaşındaysanız ve hayatın bu kadar yoğun akmasına rağmen Garfield moduna girebiliyorsanız HAYAT GERÇEKTEN ÇOOOOOOK GÜZEL :) ( Cedric kadar olamıyoruz! adam 8 yaşında ve aşık :D! )

Neyse hazır zaman bulmuşken çoktandır merak ettiğim şu subliminal mesajlar hakkında biraz araştırma yapayım dedim... Vayy Canına !!! Neler oluyor bitiyormuş da haberimiz yokmuş.. Bilinçaltımıza yazık valla herkes onun üzerine gidiyormuş da haberimiz yokmuş.. Sinemaya gittiğimizde bu tür mesajlar verilerek Mısır satışlarını artırdıklarını ve reklamlarda bu tür mesajlar sayesinde tüketim hızının arttığını biliyor muydunuz?

"Neden bu kadar çok eşyamız var?
Neden bu kadar çok tüketiyoruz?
Üstelik daha fazla tüketebilmek adına nefret ettiğimiz işlerde çalışmak pahasına!
evet biz insanız...
hayatımızı idame ettirebilmemiz için üretmek ve tüketmek zorundayız...
...ama sınırları zorluyorsak bilin ki, artık eşya bize değil, biz eşyaya hizmet ediyoruz!
o halde olması gereken ne?"

Bu konu basit bir konu değil... Ben araştırmaya değer gördüm ve oldukça ilginç geldi.. Bu mesajlarla nasıl aptallaştığımızı farketmek lazım..