Şöyle 2 oda 1 salon bir ev hatta müstakil bahçesi de olsun.. Kocaman bir kitaplığı(içinde geniş kitap ve film seçenekleri olan) ve salonunda şöminesi olan (yakması kolay olanlardan )… Dışarısı çok soğuk ve kar yağıyor. Kar lapa lapa yağarken gözlerim açılıyor yeni güne karşı. Kalkıyorum, kapıdan gazetemi alıyorum. Haberlere göz atıyorum bir 15-20 dakika.. Kahvaltı çanları çalmaya başlıyor hafiften midemde. Dün akşamdan haberli olan arkadaşımın gelmesini bekliyorum kahvaltıya. O gelene kadar ben hazırlıyorum bir şeyler. Çok gecikmeden geliyor ellerinde sıcacık ekmeklerle. Demek ki şiddetli soğuğun gücü yetmemiş ekmekleri soğutmaya. Keyifleniyorum buna.
Uzun bir kahvaltı muhabbeti. Ne dersler, ne hayat mücadelesi, ne siyaset, ne dünyanın halleri, ne gelecek planları. Sıkıcı muhabbetlerin hepsini şömineye atıp, konuşmak istediklerimizden bahsediyoruz. Saatler geçiyor. Biz daldan dala atlıyoruz. Arada şöminenin ateşini besliyoruz. Bu konuda çok yeteneksiz olduğumdan ona bırakıyorum bu işi :)
Saatler geçmeye devam ediyor. Bu sefer okumaya başlıyoruz. Ama birilerinin istediklerini değil, not almak ya da sınava çalışmak kaygısından uzak, istediğimiz konuda istediğimiz yazarı okuyoruz. Buna zamanımız oldukça müsait ve okudukça acıkıyoruz okumaya. Sonra bir film seçiyoruz. Şöyle gerilimsiz romantik komedi hatta Türk sineması! Gülüyoruz, duygulanıyoruz bilmem belki de ağlıyoruzdur. Filmin ardından karın yağışını izliyoruz. Gün bitmeye yüz tutmuş, gitmesi gerek... Peki diyorum, yolluyorum onu. Ardından kalıyorum evde sakinliğimle. Mutlu, huzurlu ve dingin…
“Huzur… Bir parça Huzur”… derken uyanıyorum hayalimden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder