22 Şubat 2011 Salı

Beklemek...

Hayretle bakıyordum karşımda oturan kıza... Bir insan değişebilir miydi bu denli... Değişen ne sarı saçları ne de kendine has duruşuydu.. Bundan birkaç yıl öncesine kadar kimseye eyvallahı olmayan her söyleneni dalgaya alan, kimlerinin ağlayarak dinlediği aşk şarkılarını tiye alan biriydi o. Şimdi bir puzzleın parçalarını birleştirmeye çalışırcasına karşısındakinin her davranışından bir anlam çıkarmaya çalışıyor.. O kadar kolay olmasa gerek; sinirleniyor, öfkeleniyor, yanakları al al oluyor, ağlamaklı bakıyor.. Ama sabır diyor. Bana soruyor sonra "Ne olacak şimdi?" diyor. Puzzle'ın şımarıklığından başka birşey değil, oldurmaya uğraşma, sadece bekle diyorum...

Beklemek...

Söylemesi çok kolaydır oysa! Gazetelerde hergün binlerce ölüm haberleri okuyoruz." Hmm peki! Tüh Vah Vah! Yazık olmuş !" diyoruz. Üstlerinde çok durmuyoruz. Hatta kapatınca sayfayı hafızamızdan da siliniyor ölüm haberleri... Ama bilmem farkında mısın birgün yakınlarımızdan biri için toplanacaksın. Belki anne, belki, hoşlandığın kimse, belki de aşık olduğun biri... Bu şimdi çok uzak geliyor ama işin daha uzak geleni tarafı ne biliyor musun? Birgün bizim için toplanacak tüm sevenlerimiz. Neyse bu konu hiç sevimli değil her zaman yaptığımız gibi ben de üstünü kapatıyorum şimdi. Ama şu var ki içimizdeki öfkeyi, hoşnutsuzluğu, huysuzluğu, sevimsizliği kusmakta üstümüze yokken, neden biz insanlar pozitif duygularımızı söylemekte bu kadar cimriyiz? Neden erteleriz konuşmaları, aramaları?

Küçülmekten mi korkarız ya da karşıdakinin olmusuz tepkisinden mi? varsayalım ki söyledin ve o senden uzaklaştı. kaybetmiş mi oldun ? Kaybettiğini düşünüyorsan neyi kaybettin? Hiç senin olmayan birini mi? APTALSIN!

"Bekle!" diyordum en son! Bakma sen bana... Ben de şu yukarda ki aptallardanım işte!

Şimdi yüreğindeki tüm kelimeleri topluyorsun ve çalıyorsun kapısını:
"Ben ve kelimelerim yani biz, sana geldik. Bizi içeriye almayacak mısın?" diye soruyorsun!

Müsait değilse ya da almak istemezse seni içer, bırak kaybeden odur aslında. Sen ise kazanan taraf olursun.. Kazandığın ise HAYATTIR.

Çünki hayat, beklemek ve ertelemek değildir. Hayat ertelemeden yaşamaktır içinden geleni..

Hayatı beklemeye almak aptalların işidir, farkında değillerdir çünkü dünyanın her an döndüğünün...

18 Şubat 2011 Cuma

Alışverişten...


Yarın akşam bir yere gidilecek. İlk düşünülen şey NE GİYSEK? !!! Bu soru erkeklerden çok kızlarla haşır neşir olan bir soru cümlesi. NE GİYSEK? Alıyoruz alıyoruz alıyoruz... Artık sığmamaya başlıyoruz dolaplara.. Sürekli almamıza rağmen neden dolabı açtığımızda birşey bulamıyoruz? Ama neden ? ! Ya da diğer yandan sorayım ne zaman giyecek birşeyimiz olacak?Ne zaman bu kıyafetler bana bir süre yeterli diyebileceğiz? Sanırım bu biraz ütopikleşti günümüz dünyasında.. İnsanlar sürekli alıyorlar ... Evet bugün cevahirdeydim.. Artık indirimlerin son demleri. Alışveriş yapmayı çok severim ama alışveriş çılgını değilimdir. Hiç giymeyeceğim birşeyi almam. Aldığım şeyleri hep severek alırım ...

"alışveriş çılgını"

İnsanlığın bu zayıf yönü hep düşündürmüştür beni.. Sürekli tüketme arzusu, ihtiyacı olmadığı halde. Kozmetikde çalışan sıradan biri, hiç ihtiyacımız olmadığı halde nasıl bizi birşeyi almaya ikna ediveriyor. Bu zamana kadar kozmetik mağazasına ne zaman girsem birileri beni hiç almayı düşünmediğim şeyi almaya ikna etmiştir. "Aaaa cild bu ihmal edilmez almışken en iyisini alayım, kısmamak lazım cild bu!" Eyvallah bugüne kadar bir sürü şey denedim.. Hepsi yalan bebek cild muhabbeti falan yalan... Yani hepsinin etkisi neredeyse aynı.. Bunu idrak etmiş olmama rağmen yine de acaba bunu denesem mi dediklerim oluyor.. Baktığımda bir dünya yıkama jelleri, tonikler vs..

Yıllar önce Nil Karaibrahimgil'in bir yazısını okumuştum. Evinde herşeyden birtane olduğunu söylüyordu. 1 tane yıkama jeli,1 tane şampuan ,1 tane tonik..vs. Yani binbir çeşit alıp da evde kullanamadan eskitmenin alemi yok diyordu. O yazıyı okuduktan sonra bunu uygulamaya ben de çalıştım. Bazen istisnalar olsa da kendime dur diyebilmeyi öğrendim...

Ama kıyafet konusunda biraz haklıyız sanırım :s E yani kız olmak böyle birşey !
Zordur..çok zordur kız olmak ama dünyaya yeniden gelsem yine kız olmayı tercih ederdim :)

15 Şubat 2011 Salı

NO PLACE LIKE HOME!

Sen canımı sıkarsan ben de eve giderim! dedim.. Oysa gitmeyecektim bu sömester ama çok yordu bu İstanbul trafigi, kafamı bozdu, kimyam bozuldu... Hazırladım bavulumu. Açeydi gollarını gitme diyeydi dinler miydim onu ? NEİN! dinlemezdim:D

Ruhuma detox yaptım. Evde geçirdiğim 6 gün. Evden nerdeyse hiç çıkmadım ama çok eğlendim bu 6 günde... Benim eleman iyice gitarda ilerlemiş, enazından beni geçmiş. Elime aldığımda gitarı çalabidiğimi görünce mutlu oldum :)

Sonra annemin 6 gün boyunca yemek yapma çalışmaları ve ayagına corap,üstüne hırka demeleri beni çocukluğuma götürdü. Zaten evde küçük kız muamelesi görmek var yaa... Babanın prensesi olmak. Sabahları en sevdiğim Nergiz kokusuyla uyanmam uykumdan... Çok şımardım napcam bu benle bilemiyorum.

Bazı şeylerin artık ütopik olduğunu düşünürken tam da.. Mesela dışarda yağmur yağarken içerde elinde meyve tabagı ya da sobada pişmiş kestane eşliğinde türk sineması izlemek...Ahhh ! Bunu yaptım daha ne isterim...

öyle ya da böyle NO PLACE LIKE HOME! HOME SWEET HOME! :)

9 Şubat 2011 Çarşamba

Wie Scheisse!


Es gib ein Sprichwort in der Türkei. "Wenn das Kind nicht weint, Die Zitze wird nicht gegeben". Ja ! ich glaube das ist global statition. Als ich in Deutschland war habe ich in eine Studentendorf gewohnt.Bevor ich nach Deutschland geflogen bin, habe ich 400 euro Depozit bezahlt. ich war im August züruck. Sie haben mir gesagt, dass sie meine Depozit in einem Monat überweisen wird. ich hatte keine sorge darüber.. ein Monat, zwei monate, drei monate,fünf monaten... ich hab viel mal vielleicht hundert mal :P email geschinkt. Lass alles, sie haben mir kein Antwort geschrieben.

Das nervt mich! Das war nicht nett von ihnen. Sie haben meine Toleration benutzt. Dann habe ich e-mail accomadation von Erasmus geschinkt. ich habe alles erklärt. ich denke, dass Deutsche Bürokrasi geht schnell und ordentlich. Aber das war eine Ausname für mich. Das war ein große problem für mich! Das geld ist nicht wenig. Totall 800 Türkisch Liras und also gehört mein Vater:P

ich habe einbisschen Hard geschrieben. Sie haben sich mir endschuldigen und sagen,dass nachste woche mein Geld in meinem Konto sein...
Mal sehen..

Ergebnis,dass muss man immer Zähne zeigen zu Recht erhalten.

6 Şubat 2011 Pazar

e Yuh artık !

Hava şartları madem güzel o zaman sahilden gideyim dedim. Gökyüzünün mavisi ile martıların beyazının kontrası harikaydı. Martıların keyfleri yerinde görünüyordu. Yolculuğun başları normal seyrinde gidiyordu. Sahilde dolaşan,balık tutan, koşan insanları izlemek hoşuma gidiyordu. Yüzlerindeki ifadeleri incelemek konuştuklarını çözmeye çalışmak, kitap okurken sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu.
Trafik bir noktada felç olmuştu. Duruyorduk. Orta yaşlı bir amca denizden oltasını çıkardı. Bir sürü balık gelmişti oltaya balıklar çırpınıyorlardı. Nefes alamıyorlardı işte ! Aradıkları O2 o değildi.. Başkaydı onlara nefes aldıran şey.. Neyse ki amca onları tekrar suya atmıştı. Bu sefer daha küçüktü mekanları bir yoğurt kabı kadardı.. Sonra bazılarını denize tekrar fırlattı. Neden acaba diye düşünürken arkamda oturanların yorumlarıyla öğrendim nedenini.. Beğenmediklerini geri suya atıyormuş balıkçı amca... Vayy bee! Vasıfsız olmanın işe yaradığı yerler de varmış demek ki hayatta :) Aklıma direk bu geldi. Ya da bazı durumlarda vasıfsız rolü yapmak, ama bunun için önce rol yapabilmek gerekir...

Neyse yolculuk devam ederken ben Hayallere daldım. Hayalimin kahyasıyla konuştum epey bir... 1 saat, 2 saat, 3 saat !! eee sıktın artık bitsindi artık şu trafik!

Otobüste herkes sıkılmıştı. Arkalarda oturan bir amcam yüksek sesli müzik açtı. O saniyelerde ben kendi kendime sinir oluyordum bineydim metroya varaydım hemen nolurdu sanki ! 3 saattir yollardaydım ... Kendime öfkelenirken ben ... Arkadan bir müzik ibrahim tatlıses'ten nağmeler ( en kıro bişisinden) Ağlaaamaaaaa!!!!!! diyordu. Biran nedense üstüme alındım. Sonra üstüme alındığım için gülmeye başladım. Dışardan muhtemelen komik görümüşümdür ama herkes gülüyordu. Otobüs sokak dolmuşu gibiydi yüksek ses arabesk dinliyorduk ! :D Ama kimse duruma müdahale etmedi. Derken beni bekleyen arkadaşım telefon açtı. İsyanlardaydı beni beklemekten meyve vermiş kendisi, gelince ben bana ikram edecekmiş onlardan. "Peki" dedim ! :)

Yürüsem belki daha çabuk ulaşırdım Beşiktaşa.. Sonra Beşiktaş'tan cevahire gitmek vardı:s Yine trafik çünkü GS maçı vardı... Osmanbeyden metroya bindim metro tıka basaydı.. Bana kaderimin bir oyunumuydu bu?

Neyse sonunda arkadaşa ulaştım... Sırtından yaklaşık 7 kiloluk bana ait olan sırt çantamla 2 saattir beni beklemesine rağmen sakindi bana göre.. Ama bana göre ! :)

İkimizde İstanbul'daki nüfus kalabalıklığına saydık bir süre cevahirin önünde.. Kar yağsındı, fırtına çıksın hava güzel olmasın insanlar evde otursun!!! Kimse İstanbul'a göç etmesin!

İstanbul bu kadar kalabalık olmak zorunda mısın ? !!!